30 Eylül 2014 Salı

gülümse...

gülümse!
yazıyorum seni...
gülümse!
öpüyorum seni...
gülümse,
seviyorum seni....

vurgun!

hiç bir şey yapmak umrumda bile olmuyor bazen,
sadece beni koynuna alıp,
sarılmanı istiyorum...

İstanbul!
istediğin kadar kusuruma bakabilirsin ama,
sikimde bile değil...
Ankara kızına vuruldum ben!

söverim gelmişine geçmişine,
ayıpsa ayıp!
geberiyorum aşkından,
kalmadı benede gururdan eser,
hayatımda sen yoksan eğer...

nasıl olurdu bazen diye düşünüyorum,
senle uyanmak bir sabah,
öyle tatlı geliyorki hayal ettiklerim,
gerçeklerimden soğuyorum...

gidiyorsun...
üzerine kalın bir şeyler al,
hava soğuk.
aklına beni al...

sustuklarımı biliyorsun,
söylediklerimi unutma sakın!
çok konuşamam ben,
sessizliğimi bağışla,
öp dudaklarımdan,
kızma bana...
hala inanamıyorum,
bu kadar gerçek olduğuna...

düşlerimin kül kedisi,
geç kalırsak eğer bu masalın sonuna,
sen anlat bana,
nasıl sevmişim seni...

yalan söyledim...

senden vazgeçmeli
haritadan bir yer beğenip
alıp başımı gitmeli...
sözlerin verilmediği yerlere,
çok sevmenin çok gerekmediği
mutlu olmak için...
kimse tarafından tanınmayacak,
farkına varılmayacak,
ve bu farkın aranmayacağı yerlere...
yeni bir sevgili bulunmalı önce,
yeni bir hayatın temeline yaslanıp,
çok bağlanmadan
çok istemeden
kısa kesmeli belki
en tatlı yerinden
yazılası kafiyesi olmamalı
tadında bırakmalı
bir kez olsun okunma kaygısı olmasın
bir kez olsun
sabah nasıl yalnız uyanılır diye
zehre bulanmasın gecem
uyumak için
bir kilo rakıya güvenmeden
senden vazgeçmeli
nasıl tutunur lan insan?
bir kaç kelime
bir kaç söze
nasıl ayakta durabilir?
senden sonra...
demeden,
bırakmalı kendini boşluğa
tutacak birinin olmasına inanmadan!
senden vazgeçmeli...
bu geçmek fiili
en çok benim canımı yaksa da
...
yalan...
istemiyorum...
yalan söyledim,
susma
kahvaltıyı ben hazırlarım sen erken uyanma,
banyoyu temiz tutarım,
havluları yerde bırakmam,
bulaşıkları makinaya ben dizerim
yorulma sen,
ütüyü de yaparım,
istemediğin ne var söyle,
yatakta çapraz yat istersen,
bacaklarını üzerime at,
uykum yarıda kalsa,
umrumda değil
yanımda sen yattıktan sonra...

senden vazgeçmeli...
sonra?
her sabah,
küfrederek uyanmalı,
uyanmak istemezken,
her uyku yarım,
her rüya eksik,
sen olmadıktan sonra,
nasıl yaşarım?
ağzıma sıçmaz mı bedenim?
senin koynunda uyanmak varken,
gözlerimi açtığımda,
diğer yarısı boş yatakta...

28 Eylül 2014 Pazar

öyle işte...

senle seviştikten sonra,
alıp başımı göğsüne
sarılıyorsun ya sımsıkı
kıyamet kopsun amk!
sikimde bile olmaz...

dilek taşı!
onu bana getirmeyeceksen eğer,
senin de amk!
bazen insan ne söyleyeceğini bilemez ya,
öyle işte....

tadını bilmediğin bir ten için yanarsın,
bir hayal bile olsa
tüm gerçeklerine değişmezsin!
öyle işte...

bir piç gibi her sabah öksüz ayrıldığın yatağından,
gece onun koynunda uyuyacağını bilerek,
isyan etmeden uyanırsın...
öyle işte!

yetmiyor biliyorsun,
yetmeyecek!
öyle işte...

gecenin köründe alıyorsun beni koynuna,
her yer sabah oluyor,
ankaranın soğuğunda öpüyorsun dudaklarımdan,
her yer istanbul kokuyor!
öyle işte...

25 Eylül 2014 Perşembe

ne yapıyoruz biz?

neyiz ki biz?
neleri paylasıyoruz...
her gece buluşup aynı saatlerde
kiminle sevişiyoruz?
hayallerimiz kimin tekelinde?
ben hayalinle erirken sooluk bir ekran karşısında
sen kime yanıyorsun?
beni okuyup onu mu hayal ediyorsun?
dokunurken kendine?
onu hayal edip benden mi duymak istiyorsun
yapmasını istediklerini?

ne yapıyoruz biz?
iki yabancı gibi
aynı hayalin kafiyesinde
seninle seviştikten sonra kime yazıyorum ben?
sana yazarken okuduğun kim aslında?
işten çıkış saatlerin,
yalnızlıktan bunaldığın
şimdi ona mı yazıyorsun?
ben seni düşünürken
sen onu mu alıyorsun düşlerine...

boşver şimdi...
neyi tartışıyoruz ki biz?
ne kadar içinde oldugunu mu?
bir ölçme birimi var mı bunun?
aklına aldığında başka bir adamı,
biraz,
hafifletiyor mu?
yoksa bir anlamı yok mu artık?
yazdığım her kelimenin...
sen seviyorsun diye,
bırakıp kendimi sevdanın en koyusuna,
sen okuyorsun diye
inandırıyorken kendimi
öyle olmuyormuş işte,
ben teninin özlemiyle yanıyorken,
sen aklına düşürüp başka bir adamı
aynı anda ikimizide içine alıyorken...

23 Eylül 2014 Salı

ateşli bir sevişme diliyorum!

ateşli bir sevişme diliyorum,
kalan son dilek hakkımda...
zenginlik, mutluluk ya da sağlık değil,
tüm insanlar için güzellik değil,
kendim için bir son bir sevişme...
ateşler içinde yanarken
ve hastayken, dudaklarım titrerken,
konuşamazken ve dilim damağım kurumuşken,
bir daha o yataktan kalkmamak pahasına,
neyim varsa damarlarımda dolaşan ortaya koyup,
vazgeçmek...

tırnaklarını hissetmek tenimde.
acısını, tuzunu terinin dudaklarımda.
durmadan değil,
durup durup yeniden başlayarak.
ansızın değil,
önceden çalışıp hazırlanarak gelecek sorulara.
çırılçıplak değil,
az sonra gelecek olan kocaya yakalanma korkusuyla.
yumuşak bir yatakta değil,
ittirsen açılıverecek bir kapı aralığında.
doya doya değil,
yarıda kalsa hiç geçmeyecek tadı damağımda.
yemin etsem başım ağrımaz!
öyle bir inkarlıkla.
hayal etmek gibi değil,
gerçek bir ukalıkla,
senin olmayı diliyorum,
kalan son hakkımda...

uzun yaşamayı değil,
ölmeyi seçiyorum kollarının arasında.
bir orgazmın hazzıyla karıncalanıyorken beynim,
becerememeyi seçiyorum yazmayı
ve kendime saklamayı,
tarifsiz kadın kokuna karışıp,
senin olmayı...

Ankara...

sıyırıp alıyorsun ya beni
bu hayatın kokuşmuşluğundan,
sen kokuyorum,
ve doyamıyorum sana,
yaşamayı bile seviyorum artık,
olmayacaklara inat...
bir kadeh daha doldur diyorum,
bir mum daha yak küf tutan yalnızlığımıza,
bırak gitsin artık,
gelmeyeceklerin, tutma aklında...
kime ne sözler verdinse umrumda değil!
inkar ettiklerinle gel,
en güzel yalanlarını bana sakla,
söz inanıcam!
en korktuklarını içime göm!
bir sözümle baştan çıkaramıyorsam seni,
unut beni...
her aklına düştüğümde,
ısırmıyorsan dudaklarını,
bunca gece sevişmelerimizin,
ne anlamı var?
sabah uyandığında yanında aramıyorsan beni,
böyle bir sevda,
hangi akla sığar?

sen, ne güzel bir ankara...
sığınmak tunalı hilmi'nin saçakları altına,
sakarya caddesinde elinden tutup yürümek varken,
hangi istanbul akşamı güzel kalabilir artık?
hangi boğaz, hangi kız kulesi,
hangi mavisi güzel senden sonra?
yalnız yaşamak,
seninle geçirilen,
bir ankara gecesinden sonra,
soğumak şehrimden,
sanki seni eksiltmişler yüreğimden,
anla öyle soğuk akıyor bu marmara,
seni tanıdığımdan beri damarlarımda....

22 Eylül 2014 Pazartesi

yıllar sonra geçecek mi?

bir yanın tutuyor beni yakalarımdan,
 bir yanının umrunda bile değilim
 geçse üzerinden günler,
 anımsanmayacak belki
 belki hatırlarsan gülümseyeceksin
 ne kadar çok seviştik seninle...
 aklıma her geldiğinde
 yıllar geçse bile
 aldatacağım yanımda her kim varsa
seninle... 
 geçmeyecek belki
 inkarlara sığınacağım...
 öyle değildi aslında, hatırlamıyorum dedikçe
 dokunduğun her yer isyan edip sızlayacak tenimde
 öptüğün her yer...
 aklına her düştüğümde
 aklıma her düştüğünde
 dokunmak günah mı kendine?
 hangi gerçek aşk yaşatacak bizi?
 aklımızdaki biz kadar...
 hangi gerçek sevdanın koynunda?
 aklımızı kaçıracağız bundan sonra
 birbirimizin kolları arasında,
 delirdiğimiz kadar...
 hadi söyle bana!
 yıllar sonra anımsadığında
 ısırmayacakmısın dudaklarını,
 seviştiğimiz her geceyi düşünüp,
 aramayacak mısın beni?

 beni sorma...

 öyle tutuluyorum ki sana bazen,
 aklımı gömüp hayatın karmasına,
 yoksun'muş gibi yapıyorum...
 sanki her gece olduğunda,
 senin için yanacağımı,
 bilmiyormuşum gibi...
 her gün daha iyi oynuyorum,
 tenimde izlerin yokmuş gibi,
 her seviştiğimizden sonra,
 unutmıyayım diye belki de,
 seni aklıma kazımamışssın gibi...

inkar?

nasıl bilebilirdik?
dokundukça tükeneceğimizi...
sevmek üstesinden gelebilirmiydi?
erirken kollarımızda,
tutabilirmiydi bizi düşmeden,
bırakırken kendimizi
nasıl heyecanla titrerdik,
ilk defa sevişirken
alışkanlık değildi o zaman
yasaktı belki
olmayacak birşey gibiydi
oldu...
inanmıyorduk ikimizde,
ama yaşadık..
çok mu soruyorum şimdi?
sadece yaşamalımıyım?
kapılıp şehvetin rüzgarına,
ateşlerimin sönmesini mi izlemeliyim?
ya sen nasılsın?
her orgazmında,
olduramadığın kaç hayali özgür bırakırsın?
ya bırakamadıkların?
bu kadar mı bendeydi?
gözlerin ışıl ışıl,
bakmaya doyamadığım,
kalbin öyle hızlı çarpıyor ki bazen,
korkuyorum,
yetişemeyeceğim diye aşkına...
korkuyorum,
geride kalanı olmaktan yoruldum artık,
her biten sevdanın,
yazarı olmaktan...

nereye kadar sürükleneceğiz?
neresinden kırılacak kalbimiz?
ve yeniden sevebilmek için,
kaç bedene daha ekilecek umutlarımız?
ya yeşertemediklerimiz?
kimin kanıyla sulanacak,
renklensin diye siyah beyaz hayallerimiz...
söyle sen nasılsın şimdi?
ben altında kalırken,
sorguladıklarımın,
nasıl yarın sabah bir şey olmamış gibi,
alıp başını gideceksin,
gecesinde kollarında inlediğin bedeni,
inkar eder gibi...

masal değil bu! gerçekten seviş benimle...

sevişmek seninle,
bir yangın yeri
boş odaları doldurmak inlemelerimizle...
çok mu susamıştık,
çok mu bekledik tek başımıza,
şimdi söndürebilmek için ateşlerimizi
tenimizde
bu kadar aceleyle
bu kadar acemice
yırtar gibi geceyi,
parçalayıp üzerimizdekileri
sanki hemen bitecekmişte
kaçırmamak için
birlikteliğe kalkan son treni
nefes nefese koşturur gibi
dolu dizgin
bir kadın bir erkekle
ve bir erkek bir kadınla
ne kadar sevişebilirse,
öyle,
sarılmak...
bırakırsak bozulacak büyüsü
aklına başka adamları getirme!
bırak içindeyken
kaybolayım,
bana yolumu öğretme,
biraz daha içinde kalayım!
söz biter ya bazen
bozulur söyleyince büyüsü
masal değil ya bu
bırak tenine düşsün sustuklarım...
bir pencere açalım
eylül rüzgarına teslim olsun bedenimiz
ürperdikçe yeniden başlayalım
tadın damağımda
geçmesin diye
ayırma dudaklarını dudaklarımdan...
başka bir tad karışmasın
başka bir hayal kurmayalım,
inceldiğimiz yerden kopalım
dağınık kalalım,
başka hiç kimse parçalarımızı bulup
yeniden yaşatmasın...
öyle dağılalım geceye...
kimse anlamasın!

19 Eylül 2014 Cuma

yapma !

bazen susuyorsun ya
düşürüp gözlerini
bir dalgınlığın tam ortasına
üşüyorum
bilmiyorsun...
bilsen bakmazdın öyle
derin bir iç çekip
'neyse' diye başlamazdın söze...
bir bilsen
sen her 'neyse' diye başladığında konuşmaya,
içimde başka bir 'keşke' yuvalanıyor...
neresinde bıraktım ellerini, hayatımın?
bilmiyorum...
bir bilsen
susmazdın öyle....
ne çok konuşmak istedikçe,
suskunluğunun soğuk şakasına takılıp,
anlamak için zorlamazdım kendimi...
bir görsen...
nasıl da yanıyorken kollarının arasında
titreyip kendime geldiğimde
sanki bir kabustan uyanmışımda,
açamamışım gözlerimi
gibi gelirdi
sen aklını benden uzağa aldığında...

bazen susuyorsun ya
ansızın,
susma...
daha yeni yeni tutulmaya başlamışken varlığına,
yokluğunla terbiye etme beni!
kimse anlamayacak bunu biliyorum,
kimse inanmayacak...
umurumda bile değil!
ama sen susma...
yalnızlığı da bilirim ben,
nolur biraz da,
senle uyanmayı anlat bana,
tek kişilik, tek yastıklı bir yatağı,
paylaşmayı...
uzun zamandır tek başına yaşarken,
iki kişilik kahvaltı hazırlamayı hatırlat bana...
 sofraya ikinci çay bardağını koyup,
o salak televizyona değilde,
güzel bir çift göze bakmanın,
nasıl bir şey olduğunu...

bazen susuyorsun ya,
ben biliyorum zaten onu
yapma...

15 Eylül 2014 Pazartesi

hayal bu ya...

ne isterdim biliyor musun?
herkesten, herşeyden, tüm teknolojiden uzakta,
bir kır evinde seninle yaşamak...
bir nehrin kıyısında
hayvanlarımız, bahçemiz olmalı,
verendası olmalı ahşap evin...
her akşam seninle o verenda da rakı sofrası kurup
içip sevişmeliyiz sabaha kadar...
sabah uyanır uyanmaz yüzümüzü bile yıkamadan,
çırılçıplak nehre girmeliyiz...
sonra sen yatağa geri dönmelisin.
ben kahvaltını hazırlayıp sana getirmeliyim...
gün boyu bahçeyle, hayvanlarla uğraşıp,
akşamında şöminenin karşısında,
yanan odunların çıtırtısı eşliğinde,
eski plaklar dinlemeliyiz,
şarap içerken...
sonra yine sızana kadar sevişmeliyiz,
o şöminenin karşısında...
çırılçıplak uyumalıyız her gece.
etin etime değmeli...
ölene kadar orda kalırdım seninle...
yaşlanmazdık biliyor musun?
doğanın içinde her gece sevişen iki sevgiliye,
zaman bile kıyamaz,
dokunmazdı bize....

10 Eylül 2014 Çarşamba

susma...

şimdi sen susuyorsun ya,
elektrikler kesilmiş gibi hissediyorum,
en istemediğim anda
koyu karanlığında bir gecenin,
yalnız bırakılıyorum
sanki bir çocuk gibi
cami avlusunda...

şimdi sen susuyorsun ya,
duruyor zaman,
en istemediğim anda,
canım yanarken üstelik
son kadehi daha yavaş içiyorum,
çünkü biliyorum,
kafayı bulamazsam eğer,
bu çaresizliğe aklım ermez...

şimdi sen susuyorsun ya,
yorulduğumu hissediyorum.
tüm gün seni düşünmek değil de,
gecesinde senin olamayacağım diye...

şimdi sen susuyorsun ya,
kendi cevaplarımı uyduruyorum,
sana sorduklarıma,
hepsinde bir karamsarlık,
hepsinde bir yıkım,
sanki çok istediğim için,
gelmeyeceksin bana...

şimdi sen susuyorsun ya,
susma...
hangi ara içime işledin bu kadar?
bilmiyorum...
nasıl tutuluyorum bir bilsen,
sana uyuyor,
koynunda uyanıyorum...
sustuğun her an,
geç kalıyorum gençliğime,
ellerimin derisi buruş buruş olmuş,
korkuyorum
beğenmezsin diye sana dokunurken
olur da okumazsan sana yazdıklarımı,
nolur olmasın!
sen hep oku,
ben yine şair olurum...

8 Eylül 2014 Pazartesi

aklımda deli sorular...

durup durup resimlerine bakıyorum şimdi
öpülesi dudaklarını düşünürken
hesaplamaya çalışıyorum
aramızdaki kilometreleri
saatte ne kadar hızla gidersem
daha çabuk biteceğini...
ne kadar geç kalırsam,
o kadar çok özlermisin beni?

yeniden...

körelen yerlerime dokunuyorsun bir bir
önce dudaklarıma ve ellerime,
sonra kalbime...
sanki yıllar önce kullanmayı bırakmışım
şimdi içimde bir telaş
ne yapacağımı bilmiyorum diye
ürkersin belki
korkup benden
yazmaya bile kıyamıyorum
anla öyle tedirginim şimdi
aklım fikrim güzelliğinde
olmayacak birşey gibi
sanki uyanırsam kaybolacak diye
uyumuyorum...
öpülesi dudakların,
bakışlarından ölümsüzlük dersi almak
hangi tarihten hatırlıyorum seni
hatırlayamadıklarım kızacak bana şimdi
olsun
göğsünde  uyut beni
ben unuttum bile
senden önce tüm öğrendiklerimi
şimdi yeniden başlayalım
ama nolur kızma bana
ellerim titrerse eğer
dokunurken sana...