24 Aralık 2014 Çarşamba

tanrım!

böyle olsa ya hayat,
alkol güdümünde
kolay olsa
umursamamak...

yeterince alkol verirsen bana,
gösterdiğin her kadına aşık olabilirim!

özümde iyi biri değilim ben,
adamlıktan bahsetme bana!
götüm sıkışınca
aslımı bile inkar ederim!

bitirmeyi bile beceremiyorum
yeniliyorum hırsıma
erkek olmak bu değil ama
bazen bende öyle hisetmek istiyorum...

belkide oynadığım en zor roldü,
kendim...

aradığın zaman açmamak telefonu,
yazdığın zaman
görmezden gelmek.
yapam gerekenler,
istediklerim değil
nereye kadar
tutabilirdim ki?

tanrım!
bazen insan olduğumu unuttuğunu düşünüyorum...
yoksa bu kadar
zorlamazdın beni!

başardım işte!
beni istemediğini söylettim sana...
kurtuldum sorumluluğundan
bir ayrılığın daha...

yoruldum
çok sevmekten
çok güçlü olmaktan
her sevdanın
geride bırakılanı olmaktan...

üstesinden gelebilrim diye mi
üzerime yüklüyorsun ağrıları
yazıp daha iyi bir şair olayım diye mi
esirgiyorsun şefkatini...

unuttunmu tanrım?
insanım bende
gücünü denemek için,
neden ben kullanıyorsun?

yenilgi...

herkes gider mi?

gidiyor işte amına koyayım!
herkes gidiyor...
beni bırakma diyenler sana
en önce gidiyor!
inceldiği yerden kopuyor seni bağlayanların
siktiret diyorsun kendine
dediğin kadar kolay
siktiredemiyorsun...

yazdıkça kendini tatmin ediyorsun
orgazmların daha kısa sürüyor artık
bu seksten zevk almıyorsun!

uyumak senin olsun
sabahın körüne kadar
kadehlerin dibini görmek benim
hayat senin olsun
o hayatı yazmak benim...

vazgeçtin benden...
bunu istememişmiydim?
neden şimdi canım yanıyor?
seni iterken kendimden
tahmin edememişmiydi?

son defa bağladım seni hayata
düşerken
üzülme sen diye
çıkardım hüzünlü şarkıları müfredattan
zorunluluklarını aklından
kendimi
senden

sevişmek günah mı?
diye sorduğunda,
beni istediğini biliyordum...
yapamazdım...
bana daha çok
bağlayamazdım seni...
bile bile...
tenine dokunurken,
ısırırken dudaklarını
hazırken yangınıma
seni tutamazdım...
gitmeden önce son bir kez sevişelim!
son olmazdı o...
ikimizde biliyorduk,
kime dokunsak bundan sonra
o kadar güzel olmazdı o...

son bir kez sarılalım!
son olmazdı o...
kollarıma aldıktan sonra seni
nefesinle söndüremezdin bu ateşi...

son bir kez öp beni...
bir daha öpemeyecekmiş gibi...
son bir kez
beni istediğini söyle,
bir daha konuşamayacakmışsın gibi...

son bir kez al beni içine...
son bir kez
parmakların parmaklarımın arasında
ısırırken dudaklarımı
kanımı içine akıt...

sana aşık olamam biliyorsun
olmayacakları silemem aklından
sabah olunca titremelerimizden geriye
yalnız uyanan bedenler kalacak
üşümüş üstelik
diğer yarısı boş bir yatakta...

geçmiyormuş,
bekleyince...
kesip atmak gerekiyormuş,
en güzel yerindeyse eğer...

yoruldum.
gelip tutsana ellerimden
gelemezsin...
sarılıp öpsene dudaklarımdan
öpemezsin...

bitti...
yenildik be sevgili
hayat kazandı yine
biz kaybettik....

17 Aralık 2014 Çarşamba

sevmişsin...

sanki bir fırtına dinmişte,
kıyıya vurmuşum,
anla öyle yorgunum
öyle vazgeçmiş...

ayağa kaldırmaya çalışma beni,
bir sigara daha ver,
bırak artık zorlamayı
birşey olmamış gibi yapmak
bu kadar zor mu?

ucuz sigaralar gibiydi mutluluklarımız.
sürekli içimize çekmeden durursak,
sönüveriyordu
kültabaklarında...

ne zaman bir keşke yaksam aklımda,
bir kadeh daha dolduruyorum,
öyle ağırki
olduramadıklarını
unutmaya çalışmak...

sen hiç birini,
ona kızamayacak kadar çok sevdin mi?
sen hiç birini,
geri dönmeyeceğini bile bile
bekledin mi?
beklemişsin...
büyütmüş seni bu sevda koynunda,
acıya bağışıklığın ondan,
bu yüzden
ne zaman bir şiir okusan
bir sigara daha yakman...

16 Aralık 2014 Salı

ve hayat devam eder...

seninle seviştikten sonra,
çırılçıplak uzanıp yanında
nefes alıp verdiğinde
göğüs kafesinin hareketini izleyebilmek isterdim...

sen konuşurken,
dudaklarının hareketlerini ezberlemek...
bir gün ayrılırsak
telefonun bir ucunda
söylediğin her sözde
öptüğüm şekli bilmek

bazen senle konusurken
derin bir iç çekiyorum,
nedensiz...
sanıyorum
astın yüzünü...

ne zaman büyüdüm ben?
kadınım diyorum artık,
kız çocuklarına...

tüm o günün karmaşasından sonra,
sular durulur,
rüzgar diner...
akşamın düş yorgunu kızıl ışıkları vurur yüzüne...

sadece bırakırsın.
olacak ne varsa
olsun diye...
şehrine uzaktan bakarsın
gece koynuna alır seni
hatırlayıp üzülme diye
yalnız olduğunu...

seni anlat bana.
nelerden korkarsın en çok?
neleri seversin.
ne zaman dalar gözlerin,
ne zaman,
içini çekersin,
sesin kırılır,
ses edemezsin

nasıl gülümsetebilirim seni,
nerenden öpersem en çok,
aklın karışır...
hayalime ne kadarını sığdırabilirim,
olmasını istediklerinin..

kadınım...
pembe ayakkabıların,
küçücük ayaklarında,
gamzelerinle,
ince bir çizgi gibi gözlerinle,
ve dudakların,
yazmaya kıyamadığım...

öpsem diyorum ya bazen,
tüm cesaretimle,
titremeden,
tadını damağımda hissedince
bir erkek gibi
doyamazsam...
yorulursam bir gün,
sen bırakmazsın d'mi?
ben bıraksam bile...

değişmedi hiçbirşey...
öpülmek yaramadı kurbağaya...
ne prenses buldu umduğunu,
ne kurbağa
kurtuldu...

gitme...

huzur nedir dedin?
sesinde dedim...

ya özlemek?
kokunda dedim...

sevmek?
söylersem gidecek misin?

rüya...

naif bir gülümseme dudaklarında,
dokunlası teninde yangınlar başlamış
çaresizlik ertelenmiş
bilimez zamanlara
masal bu ya
gerçek sanılmış...

tadın damağımda kalmış
mutluluk yayılmış damarlarımda
alışkın değilim ya
rüyadayım sanılmış...

5 Aralık 2014 Cuma

daha kaç kere?

uyku gelmeyecek,
biri çekip vursun beni!

en kötüsü de ne biliyormusun?
sevgilin var,
dostların var,
kardeşin, annen, baban var,
ama yalnızsın!

bi sikine yaramıyor bu yalnızlık.
daha iyi bir şair oluyorsun belki
ama kimse sikine takmıyor artık şairleri....

yazınca geçmiyor bu amına koyduğum düşünceleri,
inadına beynimi sikiyor sanki
unutmak istediklerim
uzağa attıkça
yakına düşüyor!

ruhsuzluğum için bağışlama beni!
karaktersiz bir piçim ben,
kanadıkça yaralarım
en yakınındakine saldıran!

bu bir yangın...

uğrumuzda ölümü göze alanları,
boşluğunu bizimle dolduranlar için üzdük...
kalbimizi sikim!

bizi yara bandı yapanlar için,
bizsiz yaşamayı umursamayanları üzdük...
geçmişimizi sikiim!

bizimle bir geleceği yoksa,
hayal kurmayı bırakanları,
bizi masasına meze yapanlar için üzdük...
girdiğimiz yolu sikiim!

bizi sevdiğini söyleyip götümüzü kaldıranları,
bizi kullanıp atacağını bildiğimiz halde
inanmak istemediklerimiz için üzdük
ruhumuzu sikiim!

bizden gelecek bir mesaj için
gecelerce uykusuz kalan kız çocuklarını üzdük
bizi arada bir sikine takacak
kadınlar için
vicdanımızı sikim!

işin özeti
hakediyoruz be kardeşim!
değmeyecek kadınlar için
harcıyorken kendimizi
götümüzden sikilmeyi!

4 Aralık 2014 Perşembe

beklersek bitmez mi?

bir keman sesi yayılır kanatlarını çırptıkça,
simsiyah bir gece kadar ağır,
çöker üzerime notaların...
sahipsiz rüyalar kadar gizledik ne varsa.
suçüstü yakalansak,
inkar ederdik,
birbirimizi tanıdığımızı...
gözlerinin içindeki şehirlerin,
bilmediğim sokaklarına bakan,
bir evin penceresinde açıyorum gözlerimi.
varlığım canını yakıyor.
yokluğumda,
nefesin daralıyor...
bir cevabı olmayan soruların ezikliğiyle,
yarım bırakıyoruz şiirlerimizi.
mutlu son olmayacak diye belki de,
en güzel yerinde mısraların,
durup durup,
kendimizi tekrar ediyoruz...

korkak!

demir kilisenin beyazına boyanmış düşlerim.
yıllar önce işlediğim her günah,
bir bir çıkıyor şimdi parmaklarım arasından
bu itiraflar hafifletmeye yeter mi?
kırılmış kalemi ruhumun,
çekeceği ceza,
iyi halimden
düşer mi?

sırrına eremediklerim aklımı kemiriyor.
bildiklerim şizofren bir delinin güncesi.
her insan biraz delidir derler,
benimki kaçıklığın everesti!

sevdanın iklimi olur mu?
çaresizlik üşüşür gözlerime,
hangi yana baksam,
sensizlik bakarım,
hangi yan?
yatsam üzerine,
sabah senle uyanırım?

yatacak yeri yok bu isyanların.
durup durup kendimi kanatmalarım.
senin beni istediğin kadar çok,
isteyemiyorsam seni,
benim yorgunluğum
bağışla
ne baharı yaşadım ben
ne geceyi
sadece yazdım
uzak durup
korkup
önce seni bıraktım
kaçarken...

şartlı tahliye!

sen benim için,
450 kilometre yol gelmeyi göze almışken,
ben senin için
bir satır yazmaya cesaret edemedim...
bağışlayabilir misin beni?

sen benim için,
göze almışken kaybetmeyi senelerini,
ben bir gecemi,
seni düşünerek geçirmedim,
hala bekleyebilir misin beni?

sen benim için,
törpülerken en çılgın isteklerini,
ben senin için,
en küçük zevklerimden vazgeçmedim
hala düşünüyor musun beni?

sen beni isterken,
kendine ihanet ediyorken,
ben içimdeki uçurumlardan atıyordum kendimi.
söyle sevgili!
bu adam için,
peşinden atlamaya değer mi?

sen bana uyurken şimdi,
ben sana yazıyorum.
sana yazmadığım her kelime için,
affedebilir misin beni?

2 Aralık 2014 Salı

sustuğum yerden öp beni...

hayatımda yalnızca konuştuğum kadınlarda oldu,
yalnızca seviştiğim kadınlarda...
ama saatlerce konuşup,
sonrasında sevişebildiğim kadınlar,
o kadar az oldular ki...

seni kıskanmamı isteme benden,
ayarım yok benim,
ne sevmeyi bilirim doğru düzgün,
ne kıskanmayı...
bir sözüm
yıkar geçer seni...

çocuk sesinle yazılıyorsun ya bana
ürkek kararsız,
sesimin tonundan alınıyorsun,
kalemimin titremesinden,
susma diyorsun ya,
susma,
bir şeyler söyle,
ne olursa...
saçmala diyorsun bazen,
yeterki susma!
dedikçe,
boğazımda düğümleniyor sustuklarım,
kıyamıyorum sana
konuştukça bağlanacaksın bana,
konuştukça için ısınacak,
iyileşeceksin belki de,
yaralarına beni saracaksın
bir parçan olacağım
benimle nefes almaya başlayacaksın,
yoruldum dediğin yerden tutup
ayağa kaldıracağım seni
kendi başına yaşamayı öğreneceksin...

sosyalizmin din üzerindeki etkilerini sorgulayıp,
insanların bencilllikleriyle yüzleşeceğiz
ütopik bir dünya hayal edip,
sen bir köy okulunda çocuklarını seveceksin,
ben eski model daktilomla
yazmaya devam edeceğim
sustuklarımı...

odun sobasıyla ısınıp geceleri,
mum ışığında sevişeceğiz
teknolojinin tüm nimetlerinden uzakta
çalan telefonlardan,
aptal kutularından uzakta...

sarılıp battaniyelerimize
çırılçıplak çıkacağız gecenin yarısı
kar içinde titreye titreye
kahkahalar atıp
inanacağız
gerçek mucizelere

çarpışma...

özledim..
aklına girip
baştan çıkartabilmeyi seni
beni istediğini söylediğin anda
başka bir dünyaya açıp gözlerimi
tenini tenimde hissetmeyi

seni istiyorum...
nasıl oluyor diye sorma bana,
seni istiyorum,
neden diye sorma bana
seni istiyorum
kalbim avuçlarında...

seni istiyorum
bir çocuk bırakamaz ya annesinin elini
kör kalabalıkta
seni istiyorum
büyüdüm
koca adam oldum ya
uyuyamıyorum
sana dokunmayınca...

seni istiyorum
kiminle seviştiğin umurumda değil
kimi istediğin
anla
öyle istiyorum
öyle gel ki bana
vazgeçemiyeyim...

seni istiyorum
ayrılsın bir vapur iskeleden
yetişemiyeyim
ankaraya kar yağsın
ayazında kalayım
anla öye istiyorum
sen ört
çıplak bedenimi...

seni istiyorum
rüyaysa bu
uyanmak istemiyorum
hayalse
başka düş kurmak istemiyorum.
istiyorum,
al beni...

30 Kasım 2014 Pazar

kızma bana...

ne kadar daha idare edecek
bu buruk tad damağımdaki
daha ne kadar
savrulup rüzgarında
bir fırtınanın
sıradan günlere paylaştıracağım
içimden hiç geçmeyenleri

ne çok yalnızım dimi?
öptüğüm dokunduğum her kadın
biraz daha uzaklaşıyor benden
ben seni istedikçe
uzağına düşüyorum...

tutmak istedikçe acemice
elim ayağıma dolaşmış,
yetişememiş saatinde
hiç bir buluşmaya
öyle mahçup,
konuşamamış
kabullenip yenilgiyi
toplama kampına giden bir yahudi gibi
başı önünde
elinde çaresizlik...
sımsıkı yapışmış
tutacak kimsem yok diye değil
sen yoksun diye
öğrenmek çaresizliği
hemde en zor dersiyle
suratıma çarpılmış,
acemi bir ressamın elinden çıkmış gülümsemem
sırrına aklım ermemiş
gelsin dediğim
beni ciddiye almamış,
beni isteyen
tenimde söndürmüş sigaralarını
gıkım çıkmamış...

bir kaos bu,
girdabında dibe çekilirken
ne çok keşke öldürdüm ben yokluğunda
ne çok
olsaydın'lara
kalem kırdım....

şehrim istanbul
kalbim ankara
sıkışıp kaldım
hayalinle,
başka bir kadın arasında....

şimdi uyuyorsun ya,
kızdın bana biliyorum
bırakıp onu
sana gelmediğim için...
yeni bir hüzün ektim içine
hasadın isyan olacak...

özür dilerim
herşey çok sevmekten...
kıskandım seni çıldırasıya
bekledim
inanmadım çünkü
senin gibi bir kadının
kadınım olacağına!

oysa
nasıl da sevişirdin benimle
yazdığım her kelime
teninde başka bir fırtına
yetmedi
sesini duymak istedim...
gerçek ol istedim...

şimdi uyuyorsun ya
uyu nolur...
uğrunda uykusuz kalınacak bir adam
değilim ben...

yeniden...

sonra maviye boyanır gecenin siyahları
karamsarlık bulutları dağılır
bir kız çocuğunun hayaliyle sarılır
olmayacakların kırıkları

küllenen bir ateşi yeniden alevlendirir
insan yeni baştan başlamayı
göze alır
sonra umut
sonra mavi
inadına kaçarken
yakalanır

çok mu geç kaldım,
çok mu erteledim
seviyorum demeyi
şimdi
elimde avucumda bir isyankarlık
beni nasıl kandırdın?

gönüllü değilmiydim bunun için?
kendi uydurduğum yalanlara inanıyorsam şimdi
aklıma düşen kim?

sanki az önce ayrılmamışım gibi
nasılda özlemek bu?
tenimdeki kokun gitmesin diye
kendime bile sarılamıyorken...

ihtiyarladığım yerlerimden öp beni
sana genç bir beden sunamadıysam
bu benim hatam
bilseydim geleceğini
saklamazmıydım sanıyorsun
başka dudaklardan...

bilmek
öyle hoşuma gidiyorki
benim için yandığını,
beni istediğini duymak
aklımı başımdan alırken
bağışla beni
bu kadar ihmal ettiğim için
seni...

nasıl da hazırdın
nasıl da bekliyordun beni
seni istemediğimi söylediğim halde
nasıl da kabullenmiştin
bir aşkın
çaresizligini...

öpüyorken dudaklarımı
içine çekiyorken
kanına karıştırıyorken
beni
umrunda değildi belki
öyle istedin beni
başka kadınlarla
avutuyorken
kendimi...

öğrenilmiş bir çaresizlikti bizimki
kaybetmeyi kabul etmiş
kazanırsak yanlışlıkla
üstünde durmayıp
geçer nasıl olsa dediğimiz...

teninin kokusuyla sarhoş oluyorum
içine girip ıslaklığınla
anlatamıyorum
kelimelerim yetmiyor
uçmak diyorum ya
sen bana dokunduktan sonra
aklımı yerinde tutamıyorum..

affet beni...
senden önce yaşadıklarım için...
bilseydim geleceğini,
saklamazmıydım
başka kadınlara yazdığım
kelimelerimi...

öp beni....
içinde olduğum her anı,
bana bağışla...
beni istiyorsun ya
seninim,
beni bırakma...

27 Kasım 2014 Perşembe

hasar kontrolü...

gerçekten inanıp isteseydin beni,
sadece söylemen yeterdi...
sen,
elinde olmayanları istedin hep...

yani, olmuyor...

onun beni istedigi gibi
seni istedim...
sen onu istedigin gibi
istemedin beni...
üç yanlış,
bir doğruya yetemedik...

o benimle mutluydu,
ben seninle,
sen onunla...
hepimizi toplayınca bir aşk bile etmiyorduk!

siktiri boktan şeyler için
kendimize yaptıgımız eziyete deger mi lan?

hani diyorsun ya
bu saatte beni uykusuz bırakanın amk diye...
ben amına koyayım!
beni uykusuz bırakanın!

o kadar alkol alıp sızamıyorsam,
beynimi sikip bırakanların da
amına koyayım!

kafamda kuruyorum diye suçlu oluyorum ya,
kafamda kurmama neden olanların da
amına koyayım!

seni kıskanıyorum diye kötü adam oluyorum ya,
bütün iyi adamların da
ta amına koyayım!

hadi hepsini unut
yeniden baslayalım
salağım ya,
yeniden kandır beni,
razıyım...

ne güzel,
en azından birimiz,
uyuyor şimdi...

zamanla...

biz sikimizin derdinde,
çakma filozoflar gibi kıçımızdan sözler uydururken,
insanlar soğukta yatacak yer arıyor!

dinle!
rüyalarım hergün aynı olmayacak...

bir süre öncesine kadar,
her istediğimde sevişip,
sorumluluk almayacağım bir kadınım olmasını istediğimi sanıyordum...
yanlış alarmmış!

yalnızlık insanın ruhundaysa,
bir başka tende ateşini söndürmek,
bir boka yaramıyormuş!

eee şimdi ne yapıcaz diye sorma bana!
sormayalım,
belki geçer zamanla...

26 Kasım 2014 Çarşamba

haddini bil!

belki meşguldur...
belki çok yorgundur,
uyuya kalmıştır...
belki de artık sikinde bile değilsindir!

işte böyle olur zamanla...
beni bırakma diyenleri bırakmazsın,
onlar seni bırakır,
farkına bile varamazsın...

bazen bırakırsın
bazen vazgeçersin
bazen zorlamaktan yorulursun
bazen kabullenirsin
bazen duymak istemezsin gerçeği
en son yalana inanırsın.

eğer biraz olsun önemsiyorsan,
susmama izin vermezsin,
konuşmama kızmak yerine...

pardon!
unutmuşum...
sikinde bile değildim...
çok pardon!!

dilek taşlarına kaldıysa işimiz,
isyankarlığımız için hangi tanrı kızabilir ki bize?

biliyorum orada olduğunu
ve okuduğunu...
ama pardon!
sikinde bile değildim,
değil mi?

buna da eyvallah...

nasıl olsa bir gün
canın istediğinde gelip,
sesleneceksin..
ve ben hazır olacağım..
biliyorsun..
bu yüzden,
kaybetmek istemiyorsun beni...

bazen anlayamıyorum kendimi
ben seçmemişmiydim bunu?
şimdi neden bu yırtınmalar?
beklemeliyim sıramı
bir efendi gibi...

zafer çığlığı...

ben seninle her seviştikten sonra
daha çok tutuluyorum...
sen nasıl bu kadar tutuyorsun kendini?
kapılmadan...

ben seninle her seviştikten sonra
daha iyi bir şair oluyorum...
şiir okumayı sevmiyormusun?

ben seninle her seviştikten sonra
adam sanıyorum kendimi
sen ne bekliyordun ki?

ben seninle her seviştikten sonra
maviye boyuyorum gökyüzünü
en sevdiğin renk,
hangisiydi?

ben seninle her seviştikten sonra
hayatı seviyorum
ellerin saçlarımın arasında değilse eğer
o sabah
uyanmak istemiyorum!

ben seninle her seviştikten sonra
değişemiyorum hicbir geceyi
sabaha
ayılmak öyle zorki
senin olmadığın gerçekliğe...

ben seninle her seviştikten sonra
yalnızlığın amına koyuyorum!
bu zaferi çok görme bana....

ben seninle her seviştikten sonra
sana uyuyor
seninle uyanıyorum
kadınım...

25 Kasım 2014 Salı

düş korkusu...

bazen
yanında olsaydım diye düşünüyorum
nasıl olurdu?
gecenin yarısı
yatağında olmak
uyanıp
sana dokunmak...
sarılıp
saçlarını koklamak

bazen
yanında olsaydım diye düşünüyorum
uyandırıp seni
defalarca sevişirdik
uykulu gözlerinden öper
terlemiş tenine
dokunurdum..

bazen
yanında olsaydım diye düşünüyorum
üşümezdin belki bu kadar
sarıldıkça ben
uykuya daldıktan hemen sonra
sıçramazdın...
tutup ellerimden

korkmazdın belki
yanında olduğumu bilince
seni gelip alacağını düşündüğün
canavarlardan
başını göğsüme gömüp
bir çocuk gibi
içini çekerdin...

olmuyor...

bir keman telinin en ince yerinden kopması gibi çarpılmak istiyorum,
esmer tenli bir kız çocuğuna...
durup nefes almak istiyorum
kaçırdığım otobüslerin peşinden koşmaktan yoruldum.
ağlamak istiyorum ve aynı zamanda kahkahalar atmak..
bu kader kurgusundan yoruldum.
isyan etmek ve inkar edilmek istiyorum
yüklendiğim misyonu taşımaktan yoruldum.
ışıkları kapatıp uyumak istiyorum
bir kara kalem çalışmasına aşık olmaktan yoruldum.
ben kırmızı bir gökyüzü istiyordum
senin geri gelmelerinden korkuyorum...

mümkünse bir deniz fenerine hapset beni
ve ışıklarımı kapamalısın ki
senin kayalıklarımda parçalandığını duymamalıyım...
seni arayamamak çaresizliğim
sessiz telefonlardan yoruldum

hepsinin bir adı vardı
en güzeli seninkiydi
o günden beri
okumuyorum...

23 Kasım 2014 Pazar

söyle bana küçük kız...

nasıl diyebilirsin ki?
nasıl anlatabilrsin?
seni seviyorum diyen bir kadına,
ben sevemiyorum'u...

uzak dur benden!
hem kötüyüm hem çirkin,
hayallerim yok benim,
kabuslarımla yaşıyorum,
sözlerim güzel,
sustuklarım ağır gelir sana!

uzak dur benden!
karanlığım seni de boğacak
biliyorum
yorulacaksın bir gün.
bu yalnızlık aklını kaçırtacak...

ne buldun ki bende bu kadar?
ne görüyorsun bana bakınca?

senin aşk diye inandığın,
benim başıbozukluğumdan başka birşey değil!
umursamazlığımı seviyorsun benim,
seni arayıp sormamamı...

kafanın içinde büyütüp duruyorsun,
kendin yazıp kendin oynuyorsun bu tiyatral sahneleri
benim yüzümü hayal edip
benim tenime dokunuyorsun...

kadınlarım var benim...
şiirlerim var...
daha çok yazılacak...
dayanamazsın,
yazdığım her kelimenin,
kime ait olduğunu düşünürken...

biliyorum,
seni uzaklaştırmaya çalıştıkça kendimden,
daha çok sokuluyorsun...
seni korudukça kendimden,
daha çok tutuluyorsun bana...

benim olmayı bu kadar çok mu istiyorsun?
senin olmayacağımı bile bile...

22 Kasım 2014 Cumartesi

düş yorgunu...

ve sevişmek...
teninde söndürmek yangınlarımı...
içinde olmak varken şimdi,
öyle zor ki,
bir yabancı gibi,
hayalini kurmak...

ve sevişmek...
aklın almaz,
dilin damağın kurur,
nefesin yetmez göğsüne,
kalbin sıkışır,
ateşin sığmaz bedenine,
parmaklarımı yakar
dokunsam...

ve sevişmek...
dayayıp ağzımı kadınlığına,
yorulana dek,
içime çekmek...
dayanabilirmisin buna?
cenneti hissederken
kasıklarında...

ve sevişmek...
teninin rengine boyamak gökyüzünü,
teninin kokusuna baharı,
teninin kıvrımları,
haritanın yırtılan yeri,
kaybet beni...

ve sevişmek...
alışılırmı buna?
zamanla sıradanlaşır mı öpmek dudaklarını?
farkın kalmazmı diğer kadınlardan?
sabah uyandığımda...

ve sevişmek...
çırılçıplak,
ter içinde,
nefes nefese,
kapılmak rüzgarına,
bir öğrenci evinde belki,
yakalanmak korkusuyla...

ve sevişmek...
tutulasıca bir sevdanın koynunda,
öp beni,
al içine...
bırakma,
sar bacaklarını titremelerime...
beni bırakma...

seviş benimle...
ayrı geçen günlerin acısını çıkar!
ısır dudaklarımı,
sırtımda tırnak izlerinle,
imzanı bırak geceme,
gözlerini,
gözlerime...

öp beni,
daha önce
hiçbir adamı öpmediğin gibi
öp beni
daha önce
hiç öpülmemiş gibi
öp beni
daha önce
hiç kadın olmamışsın gibi...

iste beni!
utancından kızarsın yanakların,
günahların benim...
ayıp sözleri fısılda kulağıma,
sustukların,
aklımda...

bırak kendini!
dokun,
her yalnız gecende
kendine dokunduğun gibi
affet beni,
bu kadar çok
istediğim için
seni...

yol yorgunu...

yine alıp oltamı ineceğim aynı sahile,
aynı denizin mavisinde,
kaybolacağım...
kaybolan,
aynı adam olmasada,
senden sonra...

hadi git!
senin içindeyim,
kalma!
git...

olmaz ya,
ya okursan diye,
aklıma gelen herşeyi yazıyorum buraya...
olmaz ya,
ya olursan?

hadi git!
senin için deyip kalma,
git!

her yolcuya bir durak,
her yalancıya bir inanan,
her kırgına tanıdık,
her vazgeçtiğimde,
beni yakalarımdan tutup sarsan...

savaş sonrası...

biten bir ilişkinin ardından,
neden hala o iyimi diye düşünüyorum?

sahiplenmek böyle birşey mi?
uyurken üstü açılırsa,
kim örtmek için olacak yanında?
ayrılmış olabiliriz ama,
üşümeyi haketmiyor bunun için,
uykusunda...

anlaşarak ayrıldık...
eşyalar onda kaldı,
anılar bende...
unutmak onda,
hatırlayıp yanmak bende...

kimi kandırıyoruz aslında?
bu sözler hangi yaraya pansuman olur?
kangren diye bir gercek var
kesip atmadıkça, yayılacak...

herşeyi unut şimdi,
beni düşün!
bunu bilmek hoşuma gidiyor çünkü....

21 Kasım 2014 Cuma

savaş öncesi...

tahmin edilebilir olman bir sorun olabilirdi,
tahmin edebilen yalnızca ben olmasaydım eğer...

susmam gerek...
konuşursam ateşi körüklemekten başka bir işe yaramayacak bu!
söndürmek istemeyeceğim bir yangın,
hangimizi daha çok yakar?

daha çok sigara söndürtür bu yalnızlık!

uyu dediğin için teşekkür ederim...
daha önce kimse bu kadar düşünmemişti beni...

duygusal patlamalardan yorgun,
ama bağımlısı...
kanatana kadar kaşımak tatlı gelir ya o yarayı...
tam olarak onu yapıyorum şu an!

burada olmasaydım,
daha iyi ne yapardım diye soruyorum kendime...
siktiret diyorum sonra,
böyle iyi...

tarihe not düşüyorum...
neyin tarihine diye sorma...
sen okuyacaksın ya,
aklına giriyorum...

uyu şimdi...

seni çözümlemekten bu kadar uzak,
seni düşünmeye bu kadar yakın,
yazdığın her kelime aklımda..
kontrolsüzlüğüm için bağışla beni...

öyle güzelki aslında,
senin kendi halinde,
sen gibi oluşun...
dokunsam değişeceksin biliyorum,
ama sen böyle öyle güzelsin ki...

duvarlarının etrafında dönüp durmak...
yanına gelebilirim
yanında olmak
kendimi böyle iyi hissettirebilir mi?

platonik bir sevdaya taşıyorum hayallerimi,
umursamayabilrsin ama okuyacaksın,
belki başka birine yazdığımı düşünüp
gülümseyeceksin...

uyu şimdi...
uyanınca,
burada olacağım...
beni okumak için gelmeyeceksin biliyorum,
ama okuduğun ben olacağım...

ben buraya bir iyi geceler bırakıyorum,
ve bir günaydın...
üstüne alınmasan da
kimsenin üzerinde iyi durmayacak,
sende olduğu kadar...

22 Ekim 2014 Çarşamba

vazgeçmek...

dokunsan ağlarım diye mi?
dokunmuyorsun hala...

başımın altına değilde,
yanıma alıp yastığımı
uyumaya çalışmak...
yalnızlık böyle bir şey mi?
aklından çıkaramadan,
yokmuş gibi davranmak...
düşünmekten kaçabiliyorsun ama,
yorulmayacakmısın hiç?
ömrün boyu koşmaktan?

tuhaf biliyor musun?
bir gün o seni terketip gittiğinde,
sen beni terkettikten sonra yazdıklarımı okuyup
teselli arayacaksın...

çıkarken çöpleri atar mısın?
diyebileceğimiz biri olmayacak mesela,
bundan sonra...
hazırlanıp kapının önüne bırakılmış bir bavul,
bu kadar mı hüzünle batar insanın yüreğine?
mesela
22:44
bir daha hic bir gece bu dakika,
bu odada yaşanmayacak....
mesela 
bundan sonra
hicbir akşam,
kapıdan girişini göremeyeceğim...

nası kurtuluyorum biliyormusun?
bir bir bırakıyorum üzerimden
ağır gelenleri
yazdığım her satırda
biraz daha uzaklaşıyorum senden
biraz daha
nefes alıyorum...
hayata döndürüyor başka dudaklar
öptükçe dudaklarımdan...

21 Ekim 2014 Salı

kim?

ben gittikten sonra,
sular kesikken uyuduğunda,
kim kalkıp kontrol edecek?
açık kalmış mı diye,
muslukları...

o bavulu satın alırken,
yalnızca tatile giderken ihtiyacım olur sanmıştım...
aklımdan geçmezdi bir gün ayrılırken,
anılarımı sığdırmaya çalışacağım...

ne çok gereksizlikler toplamışız birlikteliğimizde.
çoğunun ambalajı açılmamış,
bir defa izlenmemiş romantik filmler...
iki kişilik koltuklar,
büyük ekran televizyon,
yüksek çözünürlülüklü dijital kanallar,
üzerinde bir defa olsun birlikte yemek yenmemiş masalar,
büyük balkonlu bir ev...

yalnızlık taşıdık biz...
birlikte olmaya başladığımız ilk günden beri
içimizi kırıp döktük...
tabakları, bardakları duvara fırlatıp parçalamak yerine...
öfkemizi de içimizde tuttuk,
sevgimizi de...
çok mu düşündük?
çok mu hesap yaptık...
ya şimdi?
nasıl paylaştıracağız aramızda,
yaşadıklarımızı..
hangimizde kalacak mutlu anılar?
hangimiz üstlenecek kayıpların ağırlığını?
bundan sonra daha mı mutlu olacağız?
unutmak hangimize düştü?

yalnız uyumak hangimize daha çok koyacak?
ya uyanmak?
bilirken mutfaktan sesler gelmeyeceğini...
kızgınlıklarımız olmayacak artık birbirimize dair,
ne kadarını karşılar bu?
bundan sonra senle yaşanamayacak,
güzelliklerin....

kim uyanıp geceleri,
nefes alıyormusun diye meraklanacak,
üzerini örterken uyanma diye
kendi üzerini açacak...

ne kadar içmek gerekecek bundan sonra?
cevabı ağır gelen sorulardan kaçmak için...
ne kadar daha yorulmak hayatın telaşında,
senin içinde olduğun planlar yapmamak
bundan sonra...

son bir iyilik istiyorum senden...
adil bir paylaşım olsun,
ikimizde bundan sonra,
yaşamamız için gerekenleri alalım.
'unutabilmek' bende kalsın
diğer her şey sende...

17 Ekim 2014 Cuma

yangın yeri...

çocuk,
sil yüzünden bu şehrin yalanlarını...

boşluk dolduranlardan değil,
gidince boşluğu dolduralamayanlardan olamadığım için,
bu kadar yalnızım...

söyle bana küçük kız,
herkes gider mi?

ne olacak bizim bu halimiz?
sıradan insanların,
onda birini yaşasa mutlu öleceği hayatları yaşıyoruz,
beğenmiyoruz...
yetmeyen ne bize?
neden dolduramıyoruz içimizdeki bu boşluğu?
neden durmadan kanatıyoruz?
kabuk tutan yaralarımızı...

neden doyamıyoruz?
neden ağız dolusu kahkahalarımız yok bizim?
zoraki tebessümlerle geçiştiriyoruz mutluluklarımızı...

kimden çekiniyoruz?
çok mu yorulduk hayat karşısında,
biraz sevinsek,
hüzünle mi bitecek her zaman?
her zaman,
alıp dersimizi,
haddimizi bilip,
daha mı az isteyeceğiz?
kalbimizden geçenleri...

öyle imreniyorum ki bazen,
yazmayı beceremeyip,
yaşamakla yetinen insanlara....
okumakla vakit kaybetmeyip,
an'ı yaşayanlara...

içki ve sigara yüklü mısralarımda ne buldun?
hangi kelimem tuttu seni yanımda?
sen okurken çıplak hissettin kendini,
ben yazarken tenine dokundum...

çok yazınca geçmiyormuş,
çok alışınca vazgeçemediğin gibi...
insan sığdıramıyormuş meğer,
'ayrılık' kelimesine
kendi yangınında,
küle dönenleri...

aşk tesadüflerden doğmaz!

sen hep böyle kal...
dokunamayım sana,
bozulmasın saflığın...
parmaklarım kirletmesin seni,
böyle kal..
hiç kirlenme...
duvarlarını beyaza boyarım odalarımın,
sen korkma diye,
karanlıktan...

çok yüksekten düştüm ben,
tutamadın diye üzülme...

anladım,
herkes gidiyor...
sen gittikten sonra elektrikler kesilmiş gibi hissediyorum.
telefonumunda şarjı yok üstelik,
her yer karanlık...
düşüncelerim üstüme üstüme geliyor...

özledim...
demek ki öyle değilmiş be sevgili!
seni düşününce gelmiyormuşsun yanıma,
tesadüfmüş bizim aşk dediğimiz...

16 Ekim 2014 Perşembe

tamam, gülümsemiyorum...

ne zaman,
gereğinden fazla mutlu olup,
eğlensem şu hayatta,
misliyle ağzıma sıçıyor...
Haddini bil!!
der gibi...

bitti...

neyi tartışıyoruz ki biz?
neyi paylaşıyoruz?
kırıklarını mı?
kaybedilmiş bir aşkın,
boşluklarını mı?

kimi suçluyoruz şimdi?
hangimiz daha suçluydu?
kim karar verecek buna?
ikimizde inanmamışmıydık?
inandığımız zaman gerçek olacağına...

bitmeye meyilliydi bizim sevdamız.
en başından biliyorduk!
ne sana ben yetebilirdim,
ne de sen anlayabilirdin,
sustuklarımı!

resimlerde kaldı artık gülüşlerimiz.
gerçek hayatlarımız olmadı bizim.
ingiliz asilzadeleri gibi davrandık,
türk sefilleri gibi ayrılıyoruz şimdi!

neyin zaferi bu?
hangimiz daha güçlü artık?
bu birlikteliğin ayakta kalanı hangimiz?
benim elimde mısralarım,
senin elinde geleceğe dair umutların!

geçmişimi geleceğimi siktim ben senin için!
şimdi bitti derken sen,
tamam!
senden sonra yaşanacak yalnızlıklar,
benim!

rahatmısın?
nasıl da kurtuluyorsun benden!
dokunuşlarımdan,
öpüşlerimden...
ihtiyacın olduğu kadar aldın beni,
ihtiyacın yok artık,
siktir et gitsin,
özgür bırak beni!

benden başka herkes inanmıştı bu yalana.
onlar inandı diye bende kandım!
bilemedim...
onlar değil sonunda,
canı yanan bendim!

ne kadar daha kanatabilirsin artık?
içimdeki yaraları...
ne kadar daha ırzıma geçebilirsin?
seni suçluyorsam namerdim!
yazdığıma bakma sen...
yazmasam kaybederdim kendimi.
tutup yakalarımdan
en yüksek yerinden atarım
içimdeki uçuk hayallerin!
geçecek bunlar da,
neler geçmedi ki?

yanlış,
başka bir yanlışla düzelmiyormuş!
doğru,
sevmekle bulunmuyormuş!

nereden bilebilirdim ki?
bir zamanlar bana hediye edilen şarkının,
şimdi benim tarafımdan başkasına verileceğini...

susma!
büyük insan!

yılar sonra,
ben aynı yerdeyim.
seni,
küllerimden doğurdum!
şimdi kanatların var,
benim iyileşmeyecek yaralarım!

hazırsın artık yeni bir hayata,
güçlüsün...
büyüttüm seni canımla,
ben ölürken,
sen başka adamlarla sevişirken....

geçti artık...
prosedürlere bağlandı ayrılık
kangrene dönmüş bir sevda
zamanında kesilip atılmadığı için,
şimdi bu kadar
kanadık...



14 Ekim 2014 Salı

anlamıyorsun!

uyandırabilirmisin beni?
heyecanına kapılıp,
rüzgarında kaybolduğum rüyalarımdan,
tutup yakalarımdan sarsabilirmisin?
yeniden başlayıp
karmaşasına katabilirmisin beni?
hayatın...
yorgunluğumu ne yapacaksın?
bıkkınlığımı, vazgeçmşiliğimi?
ne kadarımı saklayabilrsin iç çekişlerinde?
tahammülüne ne kadarını sığdırabilirsin
ansızın susmalarımın...

kayboldum,
gelip bulabilirmisin beni?
sana sarılınca,
geçer mi?
sana inanınca,
biter mi?
sana bağlanınca,
düşmem mi?
vazgeçebilirmiyim her gece
alkole sığınıp bulduğum huzurdan?
nasıl da hazırsın bana!
her isyankarlığıma özenle yaklaşıyorsun,
her kırıldığım yeri
öpmek istiyorsun
haketmiyorum seni!
bu saatten sonra hiçbir affı
haketmediğim gibi...

sözler verip tutmanın zamanı geldi mi?
serseri mayın olmaktan vazgeçip,
kıyılarına mı sürüklenmeli bir sahil şeridinin...
çok yorgunum
yıllardır oynamaktan
maskelerimi çıkarınca yüzümden,
yinede öpmek istermisin beni?
kapılıp gitmenin zamanı geldi mi?
inceldiği yere direnmenin anlamı yok!
kaçtıkça derinine iniyorum bataklığımın.
nefes almak nasıl bir şeydi?

içmeden, yazmadan ve sevişmeden bir kadınla
yaşamak nasıl bir şeydi?
gülümsemek sabah uyanınca,
birinin beni düşündüğünü bilmek,
nasıl güzeldi?
beklenmek, umudu olmak bir kız çocuğunun,
uyuduğu olmak yalnız yatağında
uyandığı hatta
gerçek olamasam da
nasıldı?
hatırlamıyorum bile...
üzerine attığım yaşanmamışlıklarım
olmayacağına inandırdım kendimi
hayal kurmak yerine
sahici acılarla yüzleştim
gelip tutabilir misin beni?
vazgeçmez misin?
ben seni kendimden uzağa itip durdukça...

beklediğin kadar olamazsam hayatında,
iç çekip gözlerin dalmaz mı karanlıklara,
üzülmezmisin beni seçtiğin için?
seçilesi o kadar doğrular arasında
sevginin engellisi beni seçerken
beceremeyeni bu sevdanın
bilmeyeni söylemeyi
içi yansa da
seni sevmek istiyorum!
öğretebilir misin bana yeniden,
sanki ilk defa tutulmuşum gibi
bir kız çocuğuna
içimin kıpırtısı
boğazımdaki kuruluk konuşmak istedikçe,
seni sevmek istiyorum!
kendime rağmen,
ehlileştirebilirmisin içimdeki hayvanı?
bıkmaz mısın benden?
ben bile vazgeçmişken kendimden
sen vazgeçmez misin benden?

11 Ekim 2014 Cumartesi

hayalimsi...

şimdi yanında olup, kalbinin nasıl çarptığını hissedemiyorsam başımı yaslayıp göğsüne, amına koyayım böyle hayatın!

aklımı başımdan alıyorsun ya gecenin bir yarısı, sonraki hiç bir sabaha aklı başında uyanasım gelmiyor!

 
sen dokunduktan sonra tenime, her kadın biraz daha yabancı, her kadın, kötü bir taklidin gibi hayatımda...

 sevdan bir ateş oldu bende... söndürmeye kalkanı yakarım!

 senin bu ellerinde ne var bilmiyorum, her dokunduğundan sonra, yontuluyor sivriliklerim, yazdığım her kelime şiir oluyor...

ve bu adam müsfettesi,
şair sanıyor kendini,
haddini aşıp...

8 Ekim 2014 Çarşamba

bayram günü...

kanımdaki alkol değil,
aklımdaki sen etkisi
başımı döndüren...
olmayacakları tutuyoruz sürekli içimizde,
olacaklar hoşumuza gitmiyor çünkü...
tutamayacağımız sözler vermektense,
hayaller kuruyoruz..
çok güzeller..
sahici bir hayata katlanmaktansa,
hayallerimizle gömülmek istiyoruz...
bu kadar çok mu istiyordun beni?
beni düşündükçe tenim kıpır kıpır...
seni düşündükçe
boşalıyor sokaklar...
bayram yeri gibi bu istanbul
çocukların elinde maytaplar
ben gecesinde bir evsiz gibi
olsun...
yalnız insanlar mutlu olamaz mı?
tutuşturup bir ucundan yazdıklarımı
ateşinde ısınıyorum
ateşinde yanmak varken
uzak duruyorum
yasak olmasının canı cehenneme!
sana yetemezsem bir gün,
canın yanmasın diye,
istediğin her şeye,
kayıtsız kalıyorum....

alkolün etkisi değil bu,
senin yüzünden!
aklımı alıp başımdan gidiyorsun
tek başıma ne yapacağım?
senden sonra hangi kadına?
senmişsin gibi dokunacağım?

3 Ekim 2014 Cuma

siktir et!

kalbim hızlı çarpmıyor seni düşününce,
kalbime çarpan sensin!
ondandır nefessiz kalışım...

seni kıskandığım doğru,
başkası bilmesin kokunu,
bilmesin teninin tuzunu
bilmesin
nerenden öptüğümde
tutuştuğunu...

seninle seviştikten sonra,
dönüp kıçını sana,
sigara yakan adamlar için,
sana yazılan şiirleri piç bıraktın!
amına koyayım...


30 Eylül 2014 Salı

gülümse...

gülümse!
yazıyorum seni...
gülümse!
öpüyorum seni...
gülümse,
seviyorum seni....

vurgun!

hiç bir şey yapmak umrumda bile olmuyor bazen,
sadece beni koynuna alıp,
sarılmanı istiyorum...

İstanbul!
istediğin kadar kusuruma bakabilirsin ama,
sikimde bile değil...
Ankara kızına vuruldum ben!

söverim gelmişine geçmişine,
ayıpsa ayıp!
geberiyorum aşkından,
kalmadı benede gururdan eser,
hayatımda sen yoksan eğer...

nasıl olurdu bazen diye düşünüyorum,
senle uyanmak bir sabah,
öyle tatlı geliyorki hayal ettiklerim,
gerçeklerimden soğuyorum...

gidiyorsun...
üzerine kalın bir şeyler al,
hava soğuk.
aklına beni al...

sustuklarımı biliyorsun,
söylediklerimi unutma sakın!
çok konuşamam ben,
sessizliğimi bağışla,
öp dudaklarımdan,
kızma bana...
hala inanamıyorum,
bu kadar gerçek olduğuna...

düşlerimin kül kedisi,
geç kalırsak eğer bu masalın sonuna,
sen anlat bana,
nasıl sevmişim seni...

yalan söyledim...

senden vazgeçmeli
haritadan bir yer beğenip
alıp başımı gitmeli...
sözlerin verilmediği yerlere,
çok sevmenin çok gerekmediği
mutlu olmak için...
kimse tarafından tanınmayacak,
farkına varılmayacak,
ve bu farkın aranmayacağı yerlere...
yeni bir sevgili bulunmalı önce,
yeni bir hayatın temeline yaslanıp,
çok bağlanmadan
çok istemeden
kısa kesmeli belki
en tatlı yerinden
yazılası kafiyesi olmamalı
tadında bırakmalı
bir kez olsun okunma kaygısı olmasın
bir kez olsun
sabah nasıl yalnız uyanılır diye
zehre bulanmasın gecem
uyumak için
bir kilo rakıya güvenmeden
senden vazgeçmeli
nasıl tutunur lan insan?
bir kaç kelime
bir kaç söze
nasıl ayakta durabilir?
senden sonra...
demeden,
bırakmalı kendini boşluğa
tutacak birinin olmasına inanmadan!
senden vazgeçmeli...
bu geçmek fiili
en çok benim canımı yaksa da
...
yalan...
istemiyorum...
yalan söyledim,
susma
kahvaltıyı ben hazırlarım sen erken uyanma,
banyoyu temiz tutarım,
havluları yerde bırakmam,
bulaşıkları makinaya ben dizerim
yorulma sen,
ütüyü de yaparım,
istemediğin ne var söyle,
yatakta çapraz yat istersen,
bacaklarını üzerime at,
uykum yarıda kalsa,
umrumda değil
yanımda sen yattıktan sonra...

senden vazgeçmeli...
sonra?
her sabah,
küfrederek uyanmalı,
uyanmak istemezken,
her uyku yarım,
her rüya eksik,
sen olmadıktan sonra,
nasıl yaşarım?
ağzıma sıçmaz mı bedenim?
senin koynunda uyanmak varken,
gözlerimi açtığımda,
diğer yarısı boş yatakta...

28 Eylül 2014 Pazar

öyle işte...

senle seviştikten sonra,
alıp başımı göğsüne
sarılıyorsun ya sımsıkı
kıyamet kopsun amk!
sikimde bile olmaz...

dilek taşı!
onu bana getirmeyeceksen eğer,
senin de amk!
bazen insan ne söyleyeceğini bilemez ya,
öyle işte....

tadını bilmediğin bir ten için yanarsın,
bir hayal bile olsa
tüm gerçeklerine değişmezsin!
öyle işte...

bir piç gibi her sabah öksüz ayrıldığın yatağından,
gece onun koynunda uyuyacağını bilerek,
isyan etmeden uyanırsın...
öyle işte!

yetmiyor biliyorsun,
yetmeyecek!
öyle işte...

gecenin köründe alıyorsun beni koynuna,
her yer sabah oluyor,
ankaranın soğuğunda öpüyorsun dudaklarımdan,
her yer istanbul kokuyor!
öyle işte...

25 Eylül 2014 Perşembe

ne yapıyoruz biz?

neyiz ki biz?
neleri paylasıyoruz...
her gece buluşup aynı saatlerde
kiminle sevişiyoruz?
hayallerimiz kimin tekelinde?
ben hayalinle erirken sooluk bir ekran karşısında
sen kime yanıyorsun?
beni okuyup onu mu hayal ediyorsun?
dokunurken kendine?
onu hayal edip benden mi duymak istiyorsun
yapmasını istediklerini?

ne yapıyoruz biz?
iki yabancı gibi
aynı hayalin kafiyesinde
seninle seviştikten sonra kime yazıyorum ben?
sana yazarken okuduğun kim aslında?
işten çıkış saatlerin,
yalnızlıktan bunaldığın
şimdi ona mı yazıyorsun?
ben seni düşünürken
sen onu mu alıyorsun düşlerine...

boşver şimdi...
neyi tartışıyoruz ki biz?
ne kadar içinde oldugunu mu?
bir ölçme birimi var mı bunun?
aklına aldığında başka bir adamı,
biraz,
hafifletiyor mu?
yoksa bir anlamı yok mu artık?
yazdığım her kelimenin...
sen seviyorsun diye,
bırakıp kendimi sevdanın en koyusuna,
sen okuyorsun diye
inandırıyorken kendimi
öyle olmuyormuş işte,
ben teninin özlemiyle yanıyorken,
sen aklına düşürüp başka bir adamı
aynı anda ikimizide içine alıyorken...

23 Eylül 2014 Salı

ateşli bir sevişme diliyorum!

ateşli bir sevişme diliyorum,
kalan son dilek hakkımda...
zenginlik, mutluluk ya da sağlık değil,
tüm insanlar için güzellik değil,
kendim için bir son bir sevişme...
ateşler içinde yanarken
ve hastayken, dudaklarım titrerken,
konuşamazken ve dilim damağım kurumuşken,
bir daha o yataktan kalkmamak pahasına,
neyim varsa damarlarımda dolaşan ortaya koyup,
vazgeçmek...

tırnaklarını hissetmek tenimde.
acısını, tuzunu terinin dudaklarımda.
durmadan değil,
durup durup yeniden başlayarak.
ansızın değil,
önceden çalışıp hazırlanarak gelecek sorulara.
çırılçıplak değil,
az sonra gelecek olan kocaya yakalanma korkusuyla.
yumuşak bir yatakta değil,
ittirsen açılıverecek bir kapı aralığında.
doya doya değil,
yarıda kalsa hiç geçmeyecek tadı damağımda.
yemin etsem başım ağrımaz!
öyle bir inkarlıkla.
hayal etmek gibi değil,
gerçek bir ukalıkla,
senin olmayı diliyorum,
kalan son hakkımda...

uzun yaşamayı değil,
ölmeyi seçiyorum kollarının arasında.
bir orgazmın hazzıyla karıncalanıyorken beynim,
becerememeyi seçiyorum yazmayı
ve kendime saklamayı,
tarifsiz kadın kokuna karışıp,
senin olmayı...

Ankara...

sıyırıp alıyorsun ya beni
bu hayatın kokuşmuşluğundan,
sen kokuyorum,
ve doyamıyorum sana,
yaşamayı bile seviyorum artık,
olmayacaklara inat...
bir kadeh daha doldur diyorum,
bir mum daha yak küf tutan yalnızlığımıza,
bırak gitsin artık,
gelmeyeceklerin, tutma aklında...
kime ne sözler verdinse umrumda değil!
inkar ettiklerinle gel,
en güzel yalanlarını bana sakla,
söz inanıcam!
en korktuklarını içime göm!
bir sözümle baştan çıkaramıyorsam seni,
unut beni...
her aklına düştüğümde,
ısırmıyorsan dudaklarını,
bunca gece sevişmelerimizin,
ne anlamı var?
sabah uyandığında yanında aramıyorsan beni,
böyle bir sevda,
hangi akla sığar?

sen, ne güzel bir ankara...
sığınmak tunalı hilmi'nin saçakları altına,
sakarya caddesinde elinden tutup yürümek varken,
hangi istanbul akşamı güzel kalabilir artık?
hangi boğaz, hangi kız kulesi,
hangi mavisi güzel senden sonra?
yalnız yaşamak,
seninle geçirilen,
bir ankara gecesinden sonra,
soğumak şehrimden,
sanki seni eksiltmişler yüreğimden,
anla öyle soğuk akıyor bu marmara,
seni tanıdığımdan beri damarlarımda....

22 Eylül 2014 Pazartesi

yıllar sonra geçecek mi?

bir yanın tutuyor beni yakalarımdan,
 bir yanının umrunda bile değilim
 geçse üzerinden günler,
 anımsanmayacak belki
 belki hatırlarsan gülümseyeceksin
 ne kadar çok seviştik seninle...
 aklıma her geldiğinde
 yıllar geçse bile
 aldatacağım yanımda her kim varsa
seninle... 
 geçmeyecek belki
 inkarlara sığınacağım...
 öyle değildi aslında, hatırlamıyorum dedikçe
 dokunduğun her yer isyan edip sızlayacak tenimde
 öptüğün her yer...
 aklına her düştüğümde
 aklıma her düştüğünde
 dokunmak günah mı kendine?
 hangi gerçek aşk yaşatacak bizi?
 aklımızdaki biz kadar...
 hangi gerçek sevdanın koynunda?
 aklımızı kaçıracağız bundan sonra
 birbirimizin kolları arasında,
 delirdiğimiz kadar...
 hadi söyle bana!
 yıllar sonra anımsadığında
 ısırmayacakmısın dudaklarını,
 seviştiğimiz her geceyi düşünüp,
 aramayacak mısın beni?

 beni sorma...

 öyle tutuluyorum ki sana bazen,
 aklımı gömüp hayatın karmasına,
 yoksun'muş gibi yapıyorum...
 sanki her gece olduğunda,
 senin için yanacağımı,
 bilmiyormuşum gibi...
 her gün daha iyi oynuyorum,
 tenimde izlerin yokmuş gibi,
 her seviştiğimizden sonra,
 unutmıyayım diye belki de,
 seni aklıma kazımamışssın gibi...