27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bilinç'ötemden Yansımalar-11

Son günlerde en güzel yazılarımı uykumun arasında yazıyorum. Düşle gerçeklik arasında, uyanmışım ama sanki bunun sadece aklım farkında. Bir fikri avucuna alıp kelimelerle süslüyor... Ardından uyanıyorum ve ayılmanın zorluğuyla kendime gelirken hepsi kaybolup gidiyor.

Sadece tek bir yuvası kullanılan üçlü priz gibi hissediyorum kendimi. Sanki sadece kabloyu uzatmış, çoğaltma işlevi pek kaale alınmamış. Bu yüzden kullanılmayan yuvalar toz kaplamış, beyaz rengi griye dönmüş. Ama tabi ki gri kötü bir renk değil...

Fyodor'un Beyaz Geceler kitabına başladım en son... Kapağını okudum. Başlığın altında 'Bir Hayalperestin Anılarından' yazıyor... Hala başladığım yerdeyim. Sanırım kapaktaki tüm yazılanları ezberleyecek kadar çok tekrar ettim. Belki kapağını açıp diğer sayfalara geçersem bitirebilirim. Bitirmek? Bu kadar isteksizlik hakimken aklıma ve bedenime, bitirmek kavramı tırmanılması zor bir dağ gibi duruyor karşımda. her zaman olduğu gibi sadece bakmakla yetiniyorum.

Sanırım birşeyleri başarmaktan çok, o başarıya tanık olup izlemekten zevk alıyorum ben. Bu yüzden başarmak için tek bir adım atmıyorum. Doğuştan izleyici olabilir miyim? Çünkü attığım adımlar, yaptığım eylemler görüşümü engelliyor. canım sıkılıyor sonra. Güzel bir filmi izlemek için gittiğin salonda durmadan mırıl mırıl konuşup duran tiplerden sıkılırsın ya... Öyle bir sıkıntı işte. Belki de bu yüzden, etrafımda olan bitene seyirci kalıp, felsefi ve psikolojik çıkarımlar yaparak kendimi tatmin ediyorum. Yapay gündemler yaratıp gerçeklerden kaçıyor olmak, insanı nereye götürür? herhangi bir haritada da ya da navigasyon cihazında o yer belirtilir mi? Mesela bize gösterilenden farklı bir yola girince, roayı yeniden hesaplayıp başka bir güzergah çizebilir mi? herhangi bir haritada 'Kaçmak için uygun!' denilen bir yer var mıdır?

Her sezon sonunda bitirilmemek için uğraşılan, her yeni sezonunda izleyiciyi kaybetmemek için tuhaflıklar arayan dizilerin senaristi gibi uyanıyorum uykumdan... İlk başlarda etkileyici ve sürükleyici bir hikayenin zamanla nasıl basitleşip tekdüzelik kazandığının farkında olsam da, belki sonunda, en sonunda esaslı bir son yazabilirmişim gibi kendimi kandırıyorum. Ve artık takipçilerim, sırf alışkanlık haline geldiğim için takip ediyorlar beni. Her gün biraz daha azalıyor beklentileri. Sanırım bu durum çok umurumda değil. Neden bunları yazdığıma gelince, yazmak için bir nedene ihtiyacım yok ki...

Sıcak asfalt kokusunu seviyorum. İspirto ve aseton kokusunu da seviyorum. Çünkü çocukluğumda baskın ve ilgi çekici kokulardı bunlar. Siz hiç yeni dökülmüş asfalt üzerinde ince tabanlı lastik bir terlikle oyun oynadınız mı? Asfaltın o ağır şekerli kokusu rahatsız eder bir süre sonra ama umursamazsınız. Çünkü oyun oynamak gibi önemli bir işi yapıyorsunuzdur ve katlanılabilir bir durumdur bu. İspirto kokusunu neden hala anımsıyorum bilmiyorum. Ama cam bir şişe içinde ki mavi ispirtonun görüntüsü sanırım büyülü iksirler gibi görünürdü gözüme. Ve o ince keskin kokusu bu büyünün ispatıydı. Aseton konusuna ise hiç girmek istemiyorum. Sanırım o yıllarda yeterince koklarsam kafayı bulabileceğime inanıyor bir yerden sonra uzaklaşıyordum.

insanlar neden her defasında daha çok içki içiyor biliyor musun? Her içtiğinde, ilk içtiği anda ki gibi sarhoş olmayı anımsamak ister. Ama her defasında o duyguya ulaşmak zorlaşır. Bir süre sonra ulaşmaya çalışmayı bırakır ve sadece içersin. Bu yüzden belki de hiç içmeyenler içkiye başlama olasılığı, içenlerin bırakma olasılığının binde biri bile değildir...

Ayırt etme yeteneğiyle 'ince düşünmek' aslında aynı şey. Ve ölümsüzlük ancak bir dilbilgisi uzmanının işidir... Zihnim düş alemine dalıyor... Şu an yazdığımı, daha önce yazdığıma eminim! hatırlıyorum... Yazdıktan sonra, eserine bakıp beğenmemek tam bir trajedidir aslında. Bunu trajedi yapan ise daha iyi yazamayacağını bilmektir...

19 Temmuz 2016 Salı

Bilinç'ötemden Yansımalar-10

çürümüşlük hissi damarlarımdan bütün bedenime yayılıyor her geçen gün, biraz daha, biraz daha keskin tavırlarıyla. Beynimin bu durum karşısında tepkisiz kalmasını anlayamıyorum. belki de hoşlanıyordur bu teslimiyetten. Şİmdi gereğinden fazla uzattığım ve dilbilgisi kurallarından olabildiğince uzakta kurduğum bu cümleleri, bir gün yeniden okuduğumda ki, bundan sonra okurmuyum emin değilim, bedenimde ki bu çürümüşlük hissini anlatma şeklini beğenecek miyim bilmiyorum.

beğenme ve beğenilme hissizliğim, duygularımın her geçen gün biraz törpülenmesi sonucunda empati kurabilme yeteneğimin de kaybolduğunun farkındayım. Ama bu durum çektiğim acıları azlatmak yerine katlayarak arttırıyor sanki. İnsanları anlamaktan yoruldum. Eskiden anlamaya çalışırken yorulurdum ama sanırım o günler iyi günlerimmiş. Şimdi akıllarındaki ve kalplerindekini gördükçe biraz daha soğuyorum bu dünyadan. Kim bilir belki de bunların hepsi birer işarettir, doğru yola girmem için artık.

dolduğumu hissediyorum. Her yeni gün biraz daha üzerine yükleniyor eksiltemediklerimin. Neyi eksiltmeye çalışıyorum ki? Zaten elimde hiçbirşey kalmamışken, sahte heyecanlar üretip aklımın girdaplarında, sonra bu girdaplara kapılıp dibe iniyorum. İşin kötü yanı, vardığım bu dip noktasında gereğenden fazla kalmış olmalıyım. Çünkü yeniden yukarıya çıkmayı ve sonra yeniden inmeyi göze alamıyorum. Aklımı uyuşturmak ve düşünmemek için bulduğum yollarında bir süre sonra yetersiz gelmesi nedeniyle, artık yazmak yerine susmayı tercih edebilirim. Belki de mütemadiyen tekrarlanan sabit eylemlerim olmadığı için hayatımda, bu kadar dengesiz ve melankoliğimdir. Neyse ki şizofrenlik halim şimdilik sadece yazdıklarımda kendini gösteriyor. Yoksa iyice çekilmez bir hal alırdı yaşantım. ve yaşantımla ilişkili diğer yaşantılar...

Yaşantı kelimesi biraz küçümsemek gibi bir ifade aslında. Yaşantıydı bitti.  Oysa hayat demek çok geniş kapsamlı, daha zengin, daha varlıklı. Belki de hayatın küçük bir kısmını yaşadığımız için biz bahsederken konudan 'yaşantı' demeyi tercih ediyoruz. Bilinçaltılarımız bizi genelde yanıltmaz, biz onları yanlış anlarız. Bilinç ötemizde olanlara pek bulaşmamayı tercih ederiz. Çünkü orası biraz zehir içerir. Kanına karıştığı andan itibaren kimse eskisi gibi kalmaz.

mucizeler beklemekten yoruldum. Sanırım bir çoklarının ki gibi benim hikayemde içinde mucizevi olaylar içermeyen sıradan bir hikaye. Ve sanırım ben de bir çokları gibi o mucizevi olayları bekleyerek ömrümü tüketiyorum. Oysa nasıl da dışarıdan bakınca kendimi herkesten farklı görürdüm.. herkes gibi...

kanımda ki alkol oranları düştükçe gerçeklere yaklaşıp yüzleşmek, alkol oranlarının artmasıyla yeniden bir hayal dünyasına yol almak ve bu git-gel'lerden sonra herkes kadar sağlıklı ve normal bir yaşantıya sahip olmak... Tuhaf, belki de bu tür beklentiler içinde olmak yoruyordur insanı. Oysa bir vapurun yan tarafında oturup, bir sigara yakıp, martı çığlıkların dinlemekte yeterdi insana. Ama artık öyle vapurlarımız da kalmadı bizim...Her geeçen gün insanların sıradan isteklerini hayal haline getiriyorlar, bir süre sonra kimse istememeye ve sadece hayal dünyasında yaşamaya başlıyor. Umutsuzluk hissi sanırım sadece benim damarlarımda akmıyor. Bunun farkına varan bir kaç kişiden biri olmak, kimseyi daha iyi yapmıyor. Ve bunu bilmekte bir fark yaratmıyor.

netice olarak bilinçötemden yansıyanların, pek iç açıcı olmadığı konusunda hemfikiriz sanırım. En iyisi biz bilinçaltımızın gerçekleriyle mutlu bir yaşantı deneyelim...

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Gerçekten artık diren be Türkiye !

Ne darbe ne diktatörlük! Tek isteğimiz tam bağımsız, demokratik bir Türkiye...

Yıllar önce Cumhuriyet mitinglerinde bugünleri öngörüp meydanlara çıktık biz. O meydanlara çıkan insanları ergenekoncu diye yıllarca hapislerde çürüttüler. Sonra anladık ki ergenekon davasının savcısı olduğunu iddia edenler kandırılmış. meğerse öyle birşey yokmuş. Pardon dediler.

Ergenekon ve balyoz suçlamaları yüzünden, yüzlerce yetişmiş vatanına hizmet eden ve Atatürk'çü askerimiz görevlerinden alındı. İşin enteresan yanı, darbe yapacaklar diye tutuklanan ve suçlanan komutanlarımızın yerine gelen komutanlar bugün darbeye teşebbüs ettiler. Ve bugün darbeye teşebbüs eden subaylar ve komutanlar yıllar önce ordudan ihrac edilsin dendiğinde buna engel olanlar, şu an devletin başında olanlar. Ama lütfen siz bunları düşünerek şimdi aklınızı karıştırmayın. Galiba darbe yapılacağını tahmin eden devlet büyüklerimiz, darbeyi yapacaklar yerine önleyecekleri ordudan ihraç ettiler. Şİmdi kimse kalkıpta bu komutanlar nasıl o mevkilere geldi diye sormuyor. Bunun yerine sokaklara çıkıp masum erlerimize saldırıyor.

Neyse bunları düşünmeyelim şimdi.

Dünya tarihinde eşi görülmemiş beceriksizlikte ve saçmalıkta bir darbe girişimi ki bunu ben söylemiyorum, darbeleri araştırmaya yıllarını vermiş akademisyenler söylüyor, devletin yöneticileri televizyon kanallarına çıkıp açıklamalar yapıyor. Herşey kontrol atlında diyor. Belki yaşınız tarihimizde ki darbeleri hatırlamaya yetmiyor olabilir ama anne ve babalarınızı, o günleri yaşayan insanları dinleyin. Nasıl darbe yapıldığını en azından elinizin altındaki interneti kullanarak bir araştırın. Şimdi bu söylediğimi okuyup darbenin başarısızlığından dolayı üzüntü içinde olduğumu ve benim de darbeci olduğumu düşünebilirsiniz. Saygı duyarım. hatta beni bahsettiğiniz darbeci ihbar hatlarına bildirebilirsiniz. Böylece sizin gibi düşünmeyen birini ortadan kaldırıp huzur içinde hayatınıza devam edebilirsiniz ki, kim ister ki böyle tuhaf sorular soran insanları.

darbeye teşebbüs edenlerin amacı neydi? Ülkedeki huzuru ve güven ortamını ortadan kaldırıp ülkeyi geriye götürmek. Çünkü bunlar vatan haini. Bu yüzden akp iktidarını devirmeyi, akpyi ortadan kaldırmayı amaçladılar. Çünkü pkk,pyd, dış güçler ne derseniz deyin, akpnin bu ülkeye istikrar getirmesini istemiyorlar. Tayyip Erdoğan' ın ortadan kaldırılmasını istiyorlar, böylece ülkeyi eskisi gibi idare edecekler, halk olarak biz yine sefalet içinde yaşayıp piyon olacağız. Evet bu söylediklerim bizzat başbakanımızın ve cumhurbaşkanımızın ifadeleri kim karşı çıkabilir? Ama gel gör ki şöyle bir durum ortaya çıktı, bu başarısız darbe girişimiden sonra Tayyip Erdoğan halkın gözünden öyle bir mertebeye yükseldi ki, sanırım bu darbeciler yanlışlıkla ona hizmet etmiş gibi oldular. Çünkü şimdi kalkıp başkanlık sistemi için referandum yapılsa ülkenin yüzde sekseni evet diyecek. Çünkü darbeye karşıyız. Evet...

İşin enteresan yanlarından biri, pkk,pyd, fetö her neyse, bugüne kadar hic seslerini çıkarmadılar, ama haziran secimlerinde akp iktidarını kaybettikten sonra hepsi birden eyleme gectiler. Amaç akpyi iktidardan indirmekse ki, zaten haziran secimlerinde halk bunun ilk adımını attı, neden bir anda bombalar patladı,paralel yapılanma harekete gecti. Cunku her canlı bomba patladıgında, her şehit verdiğimizde akpnin oyları arttı. Pkk ya da fetöcüler, yaptıklarıyla akpnin oylarını arttırdıklarını görmediler mi? Gördüyseler neden devam ettiler?

Neyse bunları düşünmeyelim şimdi. Ama şehirler pkk cephaneliği haline gelirken yönetimde kim vardı diye kimse sormuyor. Böyle gereksiz sorularla kafanızı karıstırmayalım simdi.

İki günde binlerce asker, hakim ve savcı tutuklandı ve binlercesi tutuklanacak deniyor Madem bunların kim olduğu biliniyorsa bu güne kadar neden beklendi? Düşünün ordunun her kademesinin kontrolü hükümet olarak sizin elinizde, ama bir gece ansızın darbeye teşebbüs ediliyor ve sizin haberiniz bile olmuyor... Ama kimse nasıl oluyor da haberiniz olmadı diye sormuyor. Cunku böyle sorulara gerek yok...

Şunu hatırlatmak isterim, siz beraber yürüdük biz bu yollarda, hasret bitsin artık geri dönün dediğiniz zaman bile fetoya karsıydım ben. Ama sizin böyle dönüyor olmanız takdire şayan dogrusu. Yani ben sizden önce fetöye karşıydım ve neler yapabileceğini biliyordum. O yüzden beni yargılamadan önce bunu hatırlatmak istedim. Bu arada cumhurbaşkanınızın emriyle osloda pkkyle pazarlığa oturulurken teröristle pazarlık olmaz diyordum, haburdaki sınır kapısında teslim olan pkklılar yapılan karsılama töreni için yanlıs yapıyorsunuz dedim, siz akan kanın durmasını istemediğimi düşündünüz ama son bir yıldır akıttığınız kanın hesabını sormak aklınıza bile gelmedi. Keşke haburda pkklı vatan hainlerine gösterdiğiniz hoşgörünün onda birini, kendi askerinize gösterebilseydiniz. Ama sanırım bir yıl sonra bu konuda da hata yaptık yanıldık kandırıldık diyeceksiniz ki buna da eyvallah...

Bu arada mavi marmara gemisine binip, filistine yardıma giden zavallılar konusuna girmek bile istemiyorum. o gün de yapmayın, kullanılıyorsunuz dedim, gel gör ki o gün ölenler, bugün bizzat cumhurbaşkanı tarafından satışa getirildi ama şimdi bunu da düşünmeyin.... kime sordular değil mi? O günlerde miting meydanlarında eyyyy israil bunun hesabını vereceksiniz diyerek oy devşiren de bendim zaten... nedense ben seçilmedim.. Sahi israile olan düşmanlığımız önümüzdeki secimlere kadar ertelendi mi? nasıl bir düşmanlık ki bu istedigin zaman oluyorsun istemedigin zaman kankasın...

Neyse bunları da düşünmeyelim şimdi. rabiaya hiç girmeyelim, dört parmak kısa bir süre önce kapandı. Darbeci sisiyle de barıstık, bu arada mursi ne düşünüyordur cok merak ediyorum. Yada mursi darbeci sisi mi hapisteydi, cok önemi var mı? Unuttuk çünkü... Önümüzdeki maclara bakalım...

Keşke ben de sizin gibi unutabilseydim... unutmak güzel şey insanın huzur içinde yaşamasını sağlıyor. geleceğe umutla bakmasını sağlıyor. Ama bu darbe girişimiyle ilgili çok basit bir soru takıldı kafama. Tüm o beceriksizlik saçmalıklardan öte bazılarını sorduğu, soranların darbe yanlısı ilan edildiği ama cevap verilemediği bir sorum var. Devlet büyüklerimiz tarafından yapılan açıklamalara göre, darbeciler 4 adet f-16 savaş uçağı, 3 adet skorsky helikopter ve bir kaç tankı kullanmıslar. Ankara ve İstanbul'da ki havalanlarını ele gecirip ülke hava sahasın kapatmışlar. Yani ülke üzerinde kuş uçsa haberleri olacak. kaldı ki son söylentilere göre incirlik üssündeki amerikalılardan da bu konuda yardım almıslar. Şimdi hava sahası kapalı, 4 adet f-16 havada, ankarayı bombalıyor, tam da bu sırada sayın cumhurbaşkanı özel ucagına binip istanbula geliyor. Bu f-16 lar o ucagı bulamıyor. Şimdi diyeceksiniz ki tayyib ölmedi diye üzüldün mü... Sadece merak ediyorum, tüm hava sahasını kontrol eden, hatta amerikadan bu konuda yardım alan bu darbe tesebbüscüleri, ülke üzerinde o anda havada olan tek ucagı bulamıyorlar... Beceriksizliğin daniskası desem yeridir ki iyi ki bulamamışlar cunku tayyip erdoganın basına bir iş gelseydi ülkenin ne hale geleceğini düşünemiyorum bile Allah'tan birşey olmadı. Ama üzerimizde yani istanbulun üzerinde cirit atar gibi gezen savaş uçakları ki bunlar özellikle Atatürk havalimanı bölgesinde uçtular orada yasayanlar daha cok hissettiler, bu ucaklar nasıl olduysa ki cok sükür tayyibin ucagını görmediler... Zaten tayyibin oteli de o ayrıldıktan sonra bombalanmış. Bazı arkadaslar bu durumu Allah'ın koruması olarak algılayacaklardır ki, saygı duyarım, ama kendi sarayının kapısından bile en az yüz korumayla cıkan sayın cumhurbaskanızımın böylesine tedbirsiz davranması, kendini ateşe atması beni düşündürüyor. madem ki Allah'ın koruması üzerindeyse neden onu sokaklarda korumasız göremiyoruz? Korumayı bırak göremiyoruz....

neyse böyle sacma sorulara da gerek yok şimdi değil mi...
ama yine de bu kadar önemli bir şahsiyetin her zaman bu kadar tedbirli davranıyorken en kritik zamanda böylesine tedbirsiz davranmasın ben anlayamıyorum. neye güveniyordu? Allah'a mı? peki sıradan bir günde sokaga cıkarken neden güvenmiyor?

dedim ya bunlar benim kendi kendime sordugum saçma sorular. elbetteki ben sizin kadar iyi düşünemem hatta haşa devlet büyüklerimizden iyi bilemem. Ama bu darbe teşebbüsünden sonra, demokrasiyi koruyoruz diye sokağa çıkıp şeriat çağrısı yapanları görünce ve bu cagrılara kimsenin tepki vermedigini görünce, anladım ki zamanı gelmiş artık. Aslında kimsenin derdi, şeriat falan değil. Herkes sahip olduğu düzeni korumak peşinde. Çünkü akp sayesinde birileri bir yerlere geldi ve bu mevkilerini kaybetmek istemiyor. Diğerleri ise dini hassasiyetleri nedeniyle onlara karsı cıkmak istemiyor. hepsine saygı duyuyorum. Ama Müslümanlık arap halkları gibi yaşamak değil, bunu anladığımız zaman sanırım oynanan oyunun farkına varacağız ama çok geç olacak ki oldu zaten.

Bu darbe devlete ya da ülkeye değil, bizzat millete yapıldı. Millet ülkesini kurtardı diye, meydanlara cıkıp zafer kutlaması yaparken, olan hayatını kaybeden insanlarımıza oldu. Ne yazık ki öylesine kafamızı gömmüşüz ki, ölenlerin ardından bayram yapıyoruz. Diyeceksiniz ki şehit oldular, en yüksek mertebeye ulaştılar... Buna da eyvallah... ama siz de biliyorsunuz ki, şehitler yine sizin bizim yakınlarımızdı... Bu darbeye tesebbus edenler, ya da bu darbenin sonucunda magduruz diyerek ekranlara cıkıp oy devsirenlerin umurlarında bile değil... Dertleri şeriat getirmek, din özgürlüğü, ülkücülük, turan, büyük osmanlı hayali değil ki... Bu hayalleri kullanıp, ülkemizi ortadoğu ülkesine cevirmek istiyorlar ve biz hala bunu göremiyoruz. Başımızda bir şeyh, bir kral bir halife gibi durup, biat etmemizi istiyorlar.

neyse yine gereksiz sorularla kafa karısıklıgına neden olduysam hakkınızı helal edin. bu son paylasımımdı. Bundan sonra umarım hayırlısı olur hepimiz için. Aslında tek bir dileğim var ki ne kadar kabul edilebilir bilmiyorum. Umarım tüm bu düşündüklerimde ben yanılıyorumdur da, siz haklısınızdır. Umarım tayyip sizin inandıgınız gibi bu ülkenin koruyucusu ve kurtarıcısıdır. Bir gün hangimizin haklı oldugunu göreceğiz. O gün siz haklıysanız ben tükürdügümü seve seve yalarım. Ama siz haksızsanız, kandırıldık diyerek cocuklarınıza bunu anlatamazsınız...

14 Temmuz 2016 Perşembe

yargı...

yüzleşmelerin ötesinde
kendine çarpar insan
bir kıyı şeridi beklerken
ne yapacağını bilemez,
bildikleri asılsız iddialardan ibaret
aleyhinde kullanılacak
itiraz su götürmez
itiraz kullanılmayacak
kimin karasularına girdiğinin farkında değil misin?
battığın zaman
seni kim kurtaracak?
asılsız iddialarla büyüttüğün egon,
uyumak icin yattığında,
ne kadar yanında kalacak?

kadim kavimlerin göçleri misali
vardığın topraklar
bir gün ölürsen,
ne kadarını alacak koynuna?
ya almadıkları?
hangi tanrı günahkar kuluna
merhametle yaklasacak?

sığındığın gercekler yıkılıyorken üzerine,
hangi yalan?
hafifletecek ruhunu,
biliyordum zaten dedirtecek sana,
ve biliyordum'ların
hala bir halta yaramayacak....

sabah olacak
huzurunda sessizliğin,
hangi kadın
onu aldattığını bile bile
seni koynuna alacak?

aynaları örtüyorum
kelimelerim emrimde
sustuklarım
hala
en zayıf anımda
sarsıp yakalarımdan,
sonra
senden adam olmaz deyip
beni olduğum gibi bırakacak...