17 Aralık 2016 Cumartesi

nem kaldı...

nem kaldı senden geriye
kapısı aralık bir ev,
kokun banyoya sinmiş,
az önce duş almışsın
güzelce kurulanmadan çıkmasaydın...

nem kaldı senden geriye
terliklerin
aralık kapının ağzında
yarısı boşalmış bir gardolap
izin, yatağın diğer tarafında
çıkmadan hemen önce
örtmüşsün üzerimi
dokunuşun
çarşafın her yerinde...

nem kaldı senden geriye
dün gece demlediğin çay,
dudak izlerin bardağın kenarında
keşke şekeri de sevseydin
çay kaşığını da saklardım sen dokundun diye...

nem kaldı senden geriye
yürürken kaldırımda
boş kalan sol yanım
bir yer de oturduğumda
masanın diğer yanı
tavla oynayamamak kaldı bir de
tek başıma...

nem kaldı senden geriye
taradığın saçlarının telleri düşmüş masaya
sessizliğin odaların iliklerinde
iki kişilik koca bir ev
iki kişilik oturma takımları
iki kişilik yemek masası
iki kişilik yatak
iki kişilik hayat
tek başına yaşamak...

nem kaldı gözlerimde
yanımdan usulca kalkışın
açılan sırtımı örtüşün
öpecek gibi eğilip yanağıma
vazgeçişin
yutkunuşun
banyonun kapısını açıp içeri girişin
güzel tenine çarpan suyun sesi
havluya sarınışın
yanıma geldiğinde ıslak teninin kokusu
havluyu sıyırıp üzerinden
yatağın kenarına bırakışın
üzerini giyerken
aynadaki yansımanla gözgöze gelişin
dolabı açıp giysilerini  çantana doldururken
içini çekişin
çantanın fermuarını kapatırken
öyle yavaşça
öyle sessiz
dişliler birbirine sarılırken
sarılmayı içinden geçirişin
montunu bir eline
çantanı diğer eline alıp
odadan çıkarken son bir defa
bana bakmak isteyişin
bakmadan gidişin
uyanmıyayım diye kapının kapanma sesine
aralık bırakışın
ah be sevgili
keşke ben uyurken gitseydin...




7 Aralık 2016 Çarşamba

ben...

bir söz bırakıyorum geceye
sabahında inkar kaldırmaz
ne yaşıyorsam bundan sonraya
yeni bir hayat barındırmaz
alışkanlıkların da bir anlamı olmalı albayım!
insan bunca acıya
bağışık kalmaz
albayım bari sen söyle!
nasıl tamam olur bir insan?
yarım bırakılmış hayalle...
ne kadar gerçek?
uyandığında geçtiyse...
nasıl bir tezahürat
trübünler küfür kıyamet
duymadık diye bitiş düdüğünü
devam ettiysek soluk soluğa
seviştiysek sevgiliyle
sen söyle albayım!
bu da gol değil diye...
ulan buda mı değil....
buda değilmiş işte
sonra uyanamıyor insan
aslında uyanıyor da
1453 senesinden beri
başka zafer kazanmamış gibi hissediyor ya
ne işe yararsın başka?
kalksan da yemek yesen de sokağa çıksan da
sevsen bile üstelik
bir istanbul fethetsen bile
uyanamıyorsun işte
geceye sarkıyor çaresizliğin
bir kadeh daha albayım?
pardon siz kullanmıyordunuz?
sırrı nedir bunun?
hayata ayık kafayla katlanmanın sırrı nedir albayım?
susmakla geçmeyenleri
mesela ne söylerek geçiştiriyorsunuz?
bu insanlar nasıl
hissetmeden, düşünmeden, sevmeden gerçekten
gerçekten nasıl yaşayabiliyor
anlamıyorum albayım...
mesela nasıl kızabiliyor insan
önüne başka bir araba direksiyon kırdığında
nasıl inip küfür edebiliyor
nasıl bir kızı görünce başka bir adam
gidip sevdim seni lan benim olacaksın!
diyebiliyor
anlamıyorum albayım
geçmiyor işte
zaman geçiyor
yıllar geçiyor
hesaplıyorum
kırk yıl olmuş çıkıyor
nasıl ben çocuk kalmışım
aklım ermiyor
çocuksam zaten aklımın ermemesi normal değil mi albayım?
neden tüm bu insanlar
bana adammışım gibi davranıyor...
yoruldum be albayım
nasıl bir iç'se benimki
atıyorum dolmuyor,
ama ağır geliyor işte
belki pamuk değildir o
bir kilo demirdir ağır gelen
içime attıkça
beni dibe çeken
kolleksiyon yapıyorum artık
kırdığım kalplerin
bazen parçaları elime batıyor
bazen kalbime
sonra uyanıyorum
üşümek
üşümek albayım,
sarılsan kendine geçmez ya
öyle işte
sabah olur
uyanmak istemezsin
öyle geçer zaman
geçen yıllardır
sen çocuk kalmak istersin...