29 Haziran 2017 Perşembe

Bilinç'Ötemden Yansımalar-31

içindekiler kısmını ihmal etmişsin... bu yüzden fazla sevenin kalmamış, hepsi başka yerlere dağılmış sayende... ayılınca yeniden sarhoş olma isteği gelmese güzel şey aslında ayılmak. kötü bir insan olabilme potansiyeline sahip olup, yine de kötü olmadan yaşayabilmek neyin tezahürüdür? nasıl olduğunu ne kadar kötü olacağını bilirsin. buna rağmen seçme hakkını iyiden yana kullanmak bir erdem midir? yoksa korkmak mı kötülerin hep kaybedeceğini bilmekten. iyi olduğumu düşünüyorken hep kaybediyor olmak neyin tezahürü o halde?

boşuna basar durursun ya fren pedalına, bir işe yaramadığını bildiğin halde inatla bütün gücünle bastırırsın. sımsıkı ellerin direksiyonda.çarpışmanın sonucunda neler olabileceğini hesaplamak için kuantum fiziği bilmene gerek yok değil mi? şimdi derin bir nefes al ve ayağını o fren pedalından çek, parmaklarını arala ve rahatla... sol tarafındaki pencereyi aşağıya indir ve rüzgarı hisset yüzünde. ilk anda istemsizce gözlerin kısılacak ama merak etme alışacaksın.doğduğun anda yüzüne vuran ışığın gözlerine etkisi gibi...

sığdırılamayorsa hayallere istenilenler, gerçeğin tahayyülü bile imkansız olur.... bazı düşünceler batar insanın beynine, düşünmemek için sıradan uğraşlarla etkisiz hale getirmeye çalışılır. uzaklaşır insanlardan, varlıkları ve yoklukları aynı derecede etki ediyorsa ve eşitliğin iki yanını sadeleştirebiliyorsak laf kalabalığına gerek kalmıyor. söyledikleri ve varlıklarıyla hayatımızda iz bırakmayanları yoksaymamız bir çok külfeti de beraberinde götürecektir. mesela bizi aradıklarında telefonu açmamak, açmakla aynı oranda etki edecekse, telefonu sessize alıp kenara bırakmak gibi rahatlatıcı eylemlerin ardına sığınabiliriz.

ne çok afili cümleler kurma çabasıyla kasılıyorum. oysa altı üstü söyleyeceksin geçeccek. bu kadr uzatmanın anlamı yok. anlamı olsaydı zaten yazmak yerine oturur yaşardın, uzanıp yatmak yerine. Ben yetericne vazgeçiyorum tek başıma ne olur bir de sen gelme üzerime. yapılabilecek tek bir şey var ve o olmayacak. o yüzden bu dibe vuruş halini çok umursamamak gerek. neden başkalarına hitap ediyormuş gibi yazdığımı bilmiyorum. Hitabet bir sanatsa eğer böyle bir yeteneği başka biriyle değiştirebilmek isterdim. Ne çok istiyordum olmadı hiçbiri artık istemiyorum hala olmuyor.

nasıl öğrendin unutmayı?
ya da daha iyi oynamayı
çok acı çeken bir hastaya durmadan morfin veriyorlardı. her defasında daha yüksek dozda. bir sonu olmayacak çünkü beden bir yerden sonra kabul etmeyecek aşırı dozu kendini zehirleyecek, ya aklın morfini nedir? alkol? uyuşturucu? abuk subuk haber programları televizyondaki... onların aşırı dozunda ne yapacak akıl kendini kapatacak mı? yoksa saçmalayıp daha büyük dertler mi açacak başına? başını sokabileek bir delik bulsan da gövdenin geri kalanı hala korunmasız kalmayacak mı?

bu acılar yaşanması gerekiyorsa boşuna ağrı kesiciler alıp ertelemeye gerek yok. geçmeyecek çünkü. dibine kadar ineceksin sonra makinaya bağlayacaklar seni, onun yardımıyla yaşıyormuş gibi yapacaktın. kapatacaksın aklını, hayallerini gökkuşağının başladığı yere gömeceksin ki bir daha bulamayasın.
hepsinin canı cehenneme...hayallerin de, yazdıklarımın da, yaşadıklarımın da, umutlarımın da, nasıl olsa bir bok olmayacak... istemediğim bir hayatı yaşayacağım dizlerimin üzerinde... herkes hakettiğini yaşamıyor mu zaten....



13 Haziran 2017 Salı

Bilinç'Ötemden Yansımalar-30

yörüngesi kaygan zemine denk geldiyse savrulan yıldızın dileklerimize meze olması durumu bana mı tuhaf geliyor sadece? Bu konuda söylenecek çok söz var da, gereksizlik boyutundan kendimi sıyaramadığım için ne söylesem havada kalacak. uçan balonların içindeki gazın niteliğini bilmiyor olmam onların uçmasına engel değil. bu bilgisizlik durumu beni cahil yapıyor olabilir ama hala test usulü yapılan sınavlardan yüksek notlar alabiliyorum. eski adıyla dersane yeni adıyla etüd merkezlerine giden, hatrı sayılır miktarda para yatırılan karşılığında girilen sınavda yüksek not beklentisi duyulan, kurumlarla hiç bir zaman ilişkim olmadı. buna rağmen aldığım yüksek notlar benim diğerlerinden daha zeki olduğumu göstermiyor. son girdiğim üniversite sınavında trafik memurları tarafından çevirme yapılsaydı kanımdaki alkol promili nedeniyle ölçer cihazın bozuk olduğu düşünülebilirdi. bilgi ölçme amacıyla yapılan sınavların ne denli çarpık olduğunun canlı örneğiyim o yüzden üniversite sınavına girecek genç arkadaşlarıma bunu çok fazla önemsememeleri gerektiğini ifade etmeden geçemeyeceğim.

girilen sınavdan istenilen puan alınsa, istenilen bölüme girilse ve hatta o bölüm bitirilse bile geleceğiniz yer sizi mutlu etmeyecek. o yüzden tüm o saçma sapan baskıları alıp size baskı yapanların bir tarafına sokun diyorum. bunu da yapamazsınız çünkü bunun için çok gençsiniz. bunu yapabilme yaşına eriştiğinizde ise geç olacak o zaman da bana hak vereceksiniz ama bir anlamı olmayacak. neyse takılın kafanıza göre...

niyetli olduğu için alkol şişesine dokunamayan, müşterilere şişeyi raftan alması için rica eden adam gördüm. dokunak orucunu bozuyorsa, satmak bozmuyor mu? diye sormadım. yeterince zor durumdaydı işini kolaylaştırdım. raftaki şişeyi alıp müşteriye verdim. böylece onun orucunun bozulmasına engel oldum hem böylece para kazanmış oldu. Allah kabul etsin.

üç yalnız çok yanlışa neden oluyormuş. 'gerçek anlamıyla' diyerek başladığımda cümleye, sahte anlamların neler olabileceğini düşünerek ne yazacağımı unutuyorum. gerçi ilk yazmaya başladığımda bu yazıya dört gün önceydi sanırım, akıl ve fikir sağlığımı bir doktora göstermek için randevu talep etmiştim. sonra biri arayıp doktorumun hastalandığını söyleyerek randevenun iptal olduğunu söyledi. çok saçma! doktorlar hasta olmaz ki.... yoksa doktor olmazlardı. kaldı ki hasta olan bir doktor, hastasını nasıl iyileştirebilir? daha kendini iyi edememiş. düşünsenize boğazınız ağrıyor gittiğiniz doktorun sesi kısık konuşamıyor. psikolojik olarak tedavi edemeyeceği gerçeğiyle yüzleştiğinizde en iyisi bir hocaya gidip okutayım kendimi diyebilirsiniz.

mübarek ayların içinde olduğumda farkında olmadan konuyu sürekli inanca getiriyor olmam da ayrı bir konu zaten. yoksa bana ne kimin neye inandığından inanmadığından. gölge etmesinler başka ihsan istemez diyorum herkese...

gün boyu aklımdan geçenleri geceye taşıyamıyor olmaktan sıkıldım.


7 Haziran 2017 Çarşamba

18.04.2015

seviştik ya deliler gibi
söndürdük bir bir ateşleri
saate altmışikibin defa çarpardı kalbimiz
biz nefes nefese
yığılır kalırdık
terden ıslanmış çarşafların üzerine...

sonra şüpheler filizlenir
iççekişlerin gölgesinde
çok sormamak gerek belki de
çok mutlu olmak için
elindekiyle mutlu ol derken,
elimde ne vardı?
sonra küfürler mırıldanırsın
gelmişine geçmişine geleceğine
elindekine
elinin değmediğine...

10.11.2008

gittim...
ayrılırken buz tutmuş ellerindi dokunamadığım
kaçamak bakışlarımız yasaklara sabitlendi
oysa görmek yasaktı
biz sıradan cümlelerde belirtisiz sıfatlara yüklendik
vedalaşmayı bile beceremiyorken
sevda şiirleri yazmaya yeltendik.
son bakışınla kalabalığın arasında
düzmece bahanelere kandık...
gittim...
içinde binlerce kelimemi bıraktım
beynimin kıvrımları arasından sıyrılıp
gecelerine karışan
peşinden gelen gölgeler gibi
aynaların yansımasında gördüğün
ve avunamadığın ucuz oyunlarımla
yaşamına sığdıramadığın
bir ur gibi büyüyen içinde
sözlerim kaldı
gittim...
kalsaydım bir işkenceye dönerdi bu yanlızlık
bir gestapo subayı edasıyla zamanın karsısında kıvranmana izin veremezdim
bu yüzden bu kadar soğuktum belki de bu kadar cani
iliklerinde ben kalmıyayım diye
bütün kanını akıttım,
aklındaki bütün 'ben'le başlayan anılarınla
seni yarım yamalak bir kötürüm gibi bırakmak pahasına
gittim
ayrılık
damarlarında yayılıyorken
bunu bile bile
sen geçmişin dökümünü alırken
sonbahar hüznüne karışırken sözlerin
gelsem çiçeklenirdin
ışık kaplanırdı her yanın
bunu bile bile
gittim...
senin yoruldum dediğin
benim bir türlü tarif edemedigim
bu isyanın Türkçesidir...
gittim..
çünkü kalamayacak kadar çaresizdim...