14 Kasım 2013 Perşembe

sevi-yorum...

kafamın içinde ki karıncalanmadan kurtulamıyorum.
sözlerim, kelimelerim,
yazdıklarımın ihanetine uğruyorum.
sırtımdaki her hançer kadar ihtiyarladım.
iltihabtan sorumlu devlet bakanı gibiyim.
ama bir türlü görevini yerine getirmeyen.
hakkında açılmıs soruşturmalardan,
dokunulmazlık sayesinde kurtulan...

ayak bileklerinden bağlanıp asılan bir tutsak gibiyim bu dünyada.
tersinden bakıyor olmak düzeltmiyordu,
yanlışlıkları...
seni kıskanıyor olmamın yetmemesi gibi
ve sevi-yorumlar,
baska yorumlara yol açıyordu.
içime çektiğim bu hava,
iliklerimde ki bu hırs,
öfke nöbetleri...
ekseninde bir dünyanın
kopmak isteyipte kopamamak gibi...
topuklarından vurulmuş bir borçlu
ölmesine izin verilmemiş!
çünkü ölürse borcunu ödeyemez,
kadar mantıklı...
yaşaması gerek.
ama yaşamak artık,
'kazanmaya yetmiyor' kadar acizce.
üstü kalmasın o paranın!
çünkü üstü,
hayır işlenmekten daha mühim yerlerde kullanılabilir.
tekrar gelecekmiyiz bu lokantaya?
hangimiz seçti yiyeceği yemeği?
şimdi şikayetçi olanlar kimler?
hesabı veren,
bir türlü mutlu olamayan,
karnı doymayan kim?
iliklerimde ki bu afyonun asıl sahibi kim?
ve hangisi medet umar benim dibe vuruşlarımdan?

aklımın ucundaki,
susma!
bir şey söyle.
biraz olsun yardım et...
gelemiyorum üstesinden tek başıma derken
sen,
kanımı donduran bu soğuk ta nereden çıktı?
ne çok zenginliğim,
seni düşünüp te içebilmelerim...
özgürlük bu mu?
sensin diye beyaz tenli bir kadının kollarında,
ayılabilmelerim...
Anlayamadığım
nasıl bir rüya bu
bir son mu?
davetsizliğim, yüzsüzlüğüm.
bu teninle yetinmeyip
ruhuna sahip olma teşebbüslerim.
susma!
bir şey söyle.
kanımdaki toksin miktarının fazlalığı
ne kadarını ispatlar?
aklımda ki senin varlığının?
en çok seni sevi-yorumlarla yorumlananlar...
mesafelerlemi ölçülüyor bu aşkın büyüklüğü?
yoksa çektiğin acıyla mı orantı kuruluyor?
sustuklarımı nasıl taşıyorum bir bilsen...
susma!
bir şey söyle.
ben yeterince susuyorum.
hem sana
hem bana
yetecek kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder