15 Nisan 2014 Salı

kefaret!

başka bedenlere sarkıyor şimdi çaresizliğimiz.
sana dokunamıyor olmanın ağırlığı canmı yakıyor.
sana dokunmanın hafifliği,
yüz kızartıcı suç misali...
bazı kurallara uymuyor olmak,
dokunulmazlık gerektirmiyor.
hayallerin kurulduğu ve bakışların donduğu bu yerde,
hala başka bir şehrin insanına tutuluyor
ve başka bir kadınla açılıyor gözlerim...

tutkumun gücüyle terbiye edilmiş mısralarım.
ben, sen gittiğinden beri kimseye aşığım diyemedim.
hangi zaman aralığında yaşanmıs bu hayat?
hangi zaman aralığında unutulmuş bilinen?
anımsanmak istenen için gereken,
kaç beden?
bu öyle lanet olası toz bir pembe ki,
bir baktım her şey çok ciddi
ve hemen uyandım...

duymak istediklerin parmaklarımın ucunda!
duymak istemediklerinle savaşıyorum ben günlerdir.
seni aklıma sığdıramadığım için bu kadar yorgunum,
sana söyleyemediklerim için yalnız...
istediğin yalanların karşısında,
duymak istediklerinin karşısında...

hani dokunurda yıkarsın,
uğraşır da yapamazsın,
yangın anında kırılması gereken camı kıramazsın.
üzerinde kırmızı işaret bulunan dolabı alıpta kaçamazsın.
yıkılan dolapların altında kalırsın,
belki de yangın esnasında ilk kurtarılacakları kurtaramadığın için,
hayatından da bu kadar kolay vazgeçersin.
asla seni unutmayacağım dediklerini,
unuttuğun için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder