19 Nisan 2014 Cumartesi

kayıp mektuplar-25

kişiselleştirmeyelim şimdi bunu!
kişilere indirgemeden ve bölünmeden, başka bir zaman birimine dek içimizde taşıyalım. çokta fazla kurcalamadan ve kurcalattırmadan kendimizi akıp giden zamana. yeni bir yıla girerken, kartondan yapılmış şapkalar, plastikten çiçekler, bir türlü patlatılamayan şampanyalar, içimizde durmadan gereksiz sıkıntıya neden olan, cümle sonlarına yüklemlenememiş sevgi sözcükleriyle, bir avucumuzda çalması beklenen telefon, diğer elimizde an'ı yakalayan ve o an kayda alan kameramızla
yeni bir yıla girerken, yırtılan son yaprağı takvimin üzerinde ki rakkamın hissettirdiği...

ne çabuk geçti değil mi bugün?
günler kısaldı ya yetmiyor sekiz saat güneş. yıllar da kısaldı mı? anlamadan... bir elimizde telefon diğerinde kamera, kayda alınan akıp giden yılların vagonlarında hayat. bir kamera şakası gibiydi yaşananlar.
-el sallayın bakın burada!
bir elimde kameraya, diğer elimde çalması beklenen küçük telefon. duyumsanması gereken ve yıl geçtikçe daha çok özlenen, bir türlü doğru cümlenin sonuna eklenemeyen sevgi sözleri...

ne zaman eskidi ki elimizdekiler, şimdi yenileriyle değişiyor zaman. bir süredir büyümüyoruz.
sadece ihtiyarlık akmaya başlıyor damarlarımızda. oysa daha bir kaç yıl önce, avuçlarımız terlerdi
ve bu kadar çok beklemezdik, terli avuçlarımızda tutarken küçük telefonların çalmasını ve dokunmaz dı bu kadar:
'kayda aldığımız zamanın, nasıl bizi kaybederken akıp gittiği yerden bize bakıp sırıtması...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder