1 Eylül 2013 Pazar

Güneşin Kızı !

sen güneşin kızı...

kapatılmış gölgesine bir yanlızlığın,
ayak bileklerinde kelepcelerinle,
 ne kadar dans etmek istedin yıllardır yapamadın...
bir kuru huzur karşılığında tüm hırslarını bastırdın.
Şimdi aklının iplerini salıp,
duvarlarının çatlakları arasından sızan ışıklarla kışkırtılıyorken,
uzun süre önce koptuğun o düş bahçelerinin hayalini kuruyorsun.
O yemyeşil bahçenin içinde
çıplak ayakla koşmak ve ıslanmak
bir yaz yağmuruyla...
Belki eskisi gibi olmayacak bu,
beklediğin gibi olmayacak bu heyecan bu tad...
İlk defasında olduğu gibi
için kıpır kıpır açmayacak belki
ama bu sabırsızlık içinde büyüyor şimdi.
Kalın duvarların arasından sızıp içine,
kışkırtmak bastırdığın tüm çocuksu isyankarlığı...
Parcalarını yerine koyup,
bütününde sana ulaşmak...
Okumak her kelimeni,
her satırını,
sen sabrını kaybettikçe
telaşına tutulmak...
düşlediğimden daha büyük bir hayal gibi duruyorsun..
sanki haddim değilmiş gibi
bu güzel kadını yüzyıllık uykusundan uyandırmak...

izinsiz ve kaçak bir rüzgar gibi nefesim teninde..
utanmaz ve yüzsüz bir ukalıkla cürret etmek
en mahrem yerlerini hayal etmeye...
yazmak kadar büyük bir kefiyse
senin için okumak,
tüm bu başkaldırıyı,
bilmelisin...
bu tutku tutuşturulduğunda ucundan
söndürülmesi asla kolay olmayacak...

elinde pamuk şekeriyle bir sağa bir sola koşuşturan,
çığlıklar içinde o küçük kız çocuğu,
kahkahalarıyla kızaran yüzü
ve korkmadan güneşe bakan
tüm uyarılara rağmen
merak eden sıcaklığını,
pes etmeden
ve yorulmadan,
inadına hayatla dolan o kadın yeniden açıyor kendini..
ilk baharda susayıp aşkın ışığına
yapraklarını açan papatyalar gibi..

adını bile bilmediğin bir kasabadaki ağaç evinde
yalnız basına bekledigin o yabancı benim!
gecenin bir yarısı geleyim diye hayallere daldığın...
konuşmak ve söylemek için tüm o sustuklarını...
ıslaklığın,
ağlamışsın
akmış makyajınla,
tenine yapışmış elbiselerin,
nasılda ürkek
ve acelecisin hazırlanmak için...
daha yeni bahçesinde oynamış,
eli ayağı toz toprak içinde bir kız çocuğuyken,
temizlenip bir anda büyüyüp kadın olmak istiyorsun...
bir adam için ne kadar hazır olabilirsen o kadar..
büyümek
belkide sözlerinle bir adam için
ne yazılabilecekse onu yazmak için...
en sevdiği pembe içkisinden bir kadeh doldururken,
o an işte durdurmak zamanı
ve beklemenin tadını çıkarmak...
O'nun için yollara düşen adamın var olduğunu bilmek...
O'nun için rüyalara yatan adamın hayallerinde yaşamak...
elinde içkisiyle
evinin köşesindeki küvetin içine girip öylece beklemek...
ve düşündükçe hayallerindeki adamı
bedeninin arzularına karşı koyamamak...
durmadan saatini kontrol edip
her an o sesi duymaya hazır olmak....
''canım..''

Midesinde uçuşup duran kelebekler..
ne zaman mutluluğu bu kadar derinde hissetse bunu yaşıyor..
hüzünleri dibe vurdukça..
yüzündeki gülümseme
bitmeyen bir enerjiyle artıyor...
sevdiği,
istediği,
arzuladığı hayat bu...
her parçasını ortaya sundukça
adamın bulmasını bekliyor..
her resim ortaya çıkınca
yeni bir bulmaca,
her söyleyeceği kelimeden
sonra saklanmayı seçiyor...
hiçbir zaman ele vermeyecek kendini
ve biliyor ki o adam
her parçasında
biraz daha tutulacak bu kız çocuğuna..
eğer kaybolursa bu oyunda,
doğru parçayı doğru yere koyamazsa adam,
büyü bozulacak
ve zamanında önce uyanacak uykusundan..
bilinmeyen bir güven bu..
anlatılamayan bir inanç..
ne mantıkla ne de akılla açıklanabiliyor..
tek bildiği beklediği adam o,
istediği
ve teninde arzuladığı adam o...
daha öncede görmüştü kış güneşlerini
ama bu defa farklı...

son yudumu da boğazından inerken,
bahçesinde bir çıtırtı duyuyor..
tek yaptığı keyifli bir rahatlık içinde hayal kurmak...
en yasak kapılarını açmış aklının ve teninin..
sonsuz bir hazla kelimelerine hazırlanan o adamı
bekletmemek için
büyüyor şimdi güneşin kızı...

seni görmek ve sana görünmek öyle güzel ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder