sen güneşin kızı...
kapatılmış gölgesine bir yanlızlığın,
ayak bileklerinde kelepcelerinle,
ne kadar dans etmek istedin yıllardır yapamadın...
bir kuru huzur
karşılığında tüm hırslarını bastırdın.
Şimdi aklının iplerini salıp,
duvarlarının çatlakları arasından sızan ışıklarla kışkırtılıyorken,
uzun
süre önce koptuğun o düş bahçelerinin hayalini kuruyorsun.
O yemyeşil
bahçenin içinde
çıplak ayakla koşmak ve ıslanmak
bir yaz yağmuruyla...
Belki eskisi gibi olmayacak bu,
beklediğin gibi olmayacak bu heyecan bu
tad...
İlk defasında olduğu gibi
için kıpır kıpır açmayacak belki
ama bu
sabırsızlık içinde büyüyor şimdi.
Kalın duvarların arasından sızıp
içine,
kışkırtmak bastırdığın tüm çocuksu isyankarlığı...
Parcalarını
yerine koyup,
bütününde sana ulaşmak...
Okumak her kelimeni,
her
satırını,
sen sabrını kaybettikçe
telaşına tutulmak...
düşlediğimden
daha büyük bir hayal gibi duruyorsun..
sanki haddim değilmiş gibi
bu
güzel kadını yüzyıllık uykusundan uyandırmak...
izinsiz ve kaçak bir rüzgar gibi nefesim teninde..
utanmaz ve yüzsüz
bir ukalıkla cürret etmek
en mahrem yerlerini hayal etmeye...
yazmak
kadar büyük bir kefiyse
senin için okumak,
tüm bu başkaldırıyı,
bilmelisin...
bu tutku tutuşturulduğunda ucundan
söndürülmesi asla kolay
olmayacak...
elinde pamuk şekeriyle bir sağa bir sola koşuşturan,
çığlıklar içinde o küçük kız çocuğu,
kahkahalarıyla kızaran yüzü
ve korkmadan
güneşe bakan
tüm uyarılara rağmen
merak eden sıcaklığını,
pes etmeden
ve
yorulmadan,
inadına hayatla dolan o kadın yeniden açıyor kendini..
ilk
baharda susayıp aşkın ışığına
yapraklarını açan papatyalar gibi..
adını bile bilmediğin bir kasabadaki ağaç evinde
yalnız basına
bekledigin o yabancı benim!
gecenin bir yarısı geleyim diye hayallere
daldığın...
konuşmak ve söylemek için tüm o sustuklarını...
ıslaklığın,
ağlamışsın
akmış makyajınla,
tenine yapışmış elbiselerin,
nasılda ürkek
ve acelecisin hazırlanmak için...
daha yeni bahçesinde
oynamış,
eli ayağı toz toprak içinde bir kız çocuğuyken,
temizlenip bir
anda büyüyüp kadın olmak istiyorsun...
bir adam için ne kadar hazır
olabilirsen o kadar..
büyümek
belkide sözlerinle bir adam için
ne
yazılabilecekse onu yazmak için...
en sevdiği pembe içkisinden bir kadeh
doldururken,
o an işte durdurmak zamanı
ve beklemenin tadını çıkarmak...
O'nun için yollara düşen adamın var olduğunu bilmek...
O'nun için
rüyalara yatan adamın hayallerinde yaşamak...
elinde içkisiyle
evinin
köşesindeki küvetin içine girip öylece beklemek...
ve düşündükçe
hayallerindeki adamı
bedeninin arzularına karşı koyamamak...
durmadan
saatini kontrol edip
her an o sesi duymaya hazır olmak....
''canım..''
Midesinde uçuşup duran kelebekler..
ne zaman mutluluğu bu kadar derinde
hissetse bunu yaşıyor..
hüzünleri dibe vurdukça..
yüzündeki gülümseme
bitmeyen bir enerjiyle artıyor...
sevdiği,
istediği,
arzuladığı hayat
bu...
her parçasını ortaya sundukça
adamın bulmasını bekliyor..
her
resim ortaya çıkınca
yeni bir bulmaca,
her söyleyeceği kelimeden
sonra
saklanmayı seçiyor...
hiçbir zaman ele vermeyecek kendini
ve biliyor ki o
adam
her parçasında
biraz daha tutulacak bu kız çocuğuna..
eğer
kaybolursa bu oyunda,
doğru parçayı doğru yere koyamazsa adam,
büyü
bozulacak
ve zamanında önce uyanacak uykusundan..
bilinmeyen bir güven
bu..
anlatılamayan bir inanç..
ne mantıkla ne de akılla açıklanabiliyor..
tek bildiği beklediği adam o,
istediği
ve teninde arzuladığı adam o...
daha öncede görmüştü kış güneşlerini
ama bu defa farklı...
son yudumu da boğazından inerken,
bahçesinde bir çıtırtı duyuyor..
tek
yaptığı keyifli bir rahatlık içinde hayal kurmak...
en yasak kapılarını
açmış aklının ve teninin..
sonsuz bir hazla kelimelerine hazırlanan o
adamı
bekletmemek için
büyüyor şimdi güneşin kızı...
seni görmek ve sana görünmek öyle güzel ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder