2 Nisan 2014 Çarşamba

kaza süsü verilmiş intihar...

parmaklarımn ucunda küfre dönüşüyor minnettarlık duaları.
kalbimin kırıklarını biriktirip kolye yapıyorum boynuma.
kaza süsü veriyorum intiharıma,
kim görse duysa takdir-i ilahi diyecek.
zaten son günlerde
ilahi güç sadece ölumleri takdir eder oldu.
hiç bir yaşam kutsal sayılmıyor,
ve her hayal kırıntısı
gerçege yüz metreden fazla yaklaşırsa vuruluyor...

tutkunun gücünü aldatılınca anlayan yabani hayvanlar gibiyiz.
biri canımızı yaksa, kıyamet oluyor üzerine yağıyoruz.
bazen mazeret aramıyoruz bunun için.
karambolde bırakılmış bir pozisyon gibiyiz,
tanrı bile sadece izliyor.
sorumluluk iki ucu kızgın demir parçası,
insan bile sadece mecbur kalırsa üstleniyor...

kaza süsü veriyorum intiharıma.
aşık olduğum kadın bile yanlışlığın farkında değil.
yarın sabah güneş doğar diye uykuya dalıyor bu ruhlar,
yarın güneş doğmazsa, kimse inanmayacak tanrısına.
ve belki de tam da bu yüzden,
öldükten sonra hayat var mı diye pazarlığa girisir kullar
tanrılarıyla.
ve hiç bir tanrı yok demez.
ve her tanrının koşulları vardır, vaatleri için.
günümüz politikacıları gibi.
öldükten sonra köşeyi döndük demektir,
ha gayret!

kaza süsü veriyorum intiharıma.
tanrımın bana vereceği cezayı hafifletmek için dualar ediyorum artık geceleri,
korkuyorum.
hala tek başıma ıssız bir çölde soğuktan donuyorum,
bedenimi sıcak kumlara gömsem de,
hala eksi altı derecede donuyor yalnızlığım.
ellerimde vaat edilebilecek zaferler yok.
son yıkımımın, en ön sırasını ayırdım sana,
izlediklerine dayanabilmen için tanrıma dua ettim.
kalkıp giderken sen,
dur diyemedim,
şimdi geri gelmiyorsun diye kurşuna dizdiğim,
kendi bedenim...

doğru düzgün bir cümle kurmaktan aciz,
kumarlar oynuyorum yaralı ruhumun üzerine.
şeytanın, ırzına geçtiği bir faniyim ben!
kaçınılmazdan zevk alırken,
bağımlısı olmuş...
yüzyıllardır bu kısır döngünün,
sadeleştirilemez paydası olmuş...

son baharın, son yaprağında gülümsemek gibi.
şsimdi sana ne söylesem, ellerimde ufalanıyor.
gittin biliyorum.
kal diyemediğim için,
gittiğinden beri kendimi sorguya çekiyorum,
temyize gidemesin diye,
yürürlükte ki yasaları değiştiriyorum.

canım sıkılıyor...
'canım ne haber?' demeyi özledim...
şimdi buz gibi iki kelime,
devlet dairesinde prosedür gereği,
dilekçene başlarken 'sayın' demek gibi.
'sayın' diyorum ama, ne kadar sayıyorum?
şimdi sana 'canım' diyorum,
ne kadar canımdansın?
korkuyorum,
'gittim' diyeceksin diye,
ya da
neyse işte...

kaçınılmazlığı ertelemek için uğraştık durduk.
sabah oluyor işte,
sıradan fani kullar olarak hala bunu değiştirmeye yetkimiz yok.
ve biz hala başka kayıp ruhlara aşığız.
ve sen gelmiyorsun diye,
canımı yakıyorum,
açıklayamıyorum...
seni çıkardıktan sonra hayatımdan,
geride kalan boşluğa,
mantıklı bir doluluk uyduramıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder