24 Nisan 2014 Perşembe

çılgınlığın ötesinde...

incecik iplerle bağlanmışız hayata...
belki bir gün,
olur ya
bitmeden film
salondan çıkmaya çalışmak gibi,
ışıkların yanmasını beklemeden...

ne kadar kalabalık bir cenazedeyim.
varlığımda olmayan herkes burada.
bu kadar mı bekleniyordu?
ve hazırdı bunca insan,
bir gazete köşesinden verilmiş,
4 puntoluk harflerle yazılan cenaze davetine.
çcelenk ya da çiçek gonderilmemesi,
isteniyorsa bağısta bulunulması tema vakfına,
o da olmadı her gelenden,
bir kaç satır yazması istenebilir,
açılan siyah kaplı hatırata...

öptügüm ve dokunduğum her kadının kokusu içimde.
ne zamandır,
alamadığım her nefesin hesabını vermekle yükümlüyüm.
ve bir süredir ertelediğim yalnızlığım,
zor geçen bir geceden arda kalan çaresizlik satırlarım.
ne yokluğunu kabul edebilecek kadar güçlüyüm,
ne de sensiz kalabilecek kadar çıldırmış!
tüm bu olan bitenin bir anlamı yoksa da
ben hala sıradan bir güne uyanmak hayalindeyim.
saat sekizde işe gitmek için yola çıkan,
öğlen saatlerinde yemek icin paydos eden,
ve aksam üstü evine dönmek için
kalabalık belediye otobüslerinde yolculuk eden...
ölümün sıradan günlere paylaştırılmış haline yaşamak diyorken,
başka bir hayat akar durur damarlarımda,
kokusu sen,
tadı sen,
küçük ellerinden incecik bir ölüm planlanır
ve yaşanır ağır ağır...
üstümde biriken her kelimenin sorumlusu benim,
her sustuğumun ve her isyanımın
ve en çok bana kızıyor tanrım,
kabul edemediğim için her yalancı baharı.
gelecek misin ya da gelir misin bilmiyorum.
bunca zaman yarım kalmışken,
gelişinle ne kadar tamamlanır bu tiyatro sahnesi?
ve kaç soytarı bulunur ardından ağlayan,
oynaması için,
akıp giden bu zaman parçasından...

ne zaman bu kadar abarttım seni bilmiyorum.
ne zaman bu kadar,
bu kadar beyazdın...
gözlerimi alan bakışların,
kalsaydın,
ne yazabilirdim bir kaç satır
ne de
ağlar
kendimi aşık sanıp...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder