28 Şubat 2014 Cuma

yalancıların tanrısıyım ben!

abi düşünsene şimdi gecenin biri,
altı saat sonra uyanacaksın.
telaşla kalkıp saati susturacaksın.
sonra, belki uzanıp tv kumandasına,
televizyonu açacaksın.
sonra yüzünü yıkayıp kendine geliceksin.
sonra, dönüp arkanı yatağına bakacaksın,
 O orada olmayacak...
bütün bu telaş boşuna yani.
O orada yatmıyorsa,
erken kalkıp saati kapatmanın,
tv'yi açıp sesin kısmanın,
hatta işe gitmek için hazırlanmanın bile anlamı yok.
ne olacak ki?
hayal kırıklığı...

tv'yi kapat, musluğu kapat, saati kapat!
ve uyumaya devam et,
ertesi sabaha kadar...
ya da bir telefon çığlığına kadar.
bir anlamı da olması gerekmiyor aslında bunların.
yaşıyorum ama her şey dilimin ucunda benim...
106 tuşlu q klavyemin aktarabildiği kadar hayattayım.
yetişemediğim her yazıda biraz eksildim.
dört gündür hasretim.
yokluğunda aynada gördüğüm yüzleri eskittim.
sonra uzanır yavaşca üstümü örterdim...
bu kadar soğuk olmak zorunda değil di bu kış!
ve bu kadar yalnız bırakmak zorunda değildin beni giderken.
kimbilir?
belki de ilk defa 'nasılsın' dediğinde anlamlıydım,
aslında gittikten sonra nasıl kalacağımı sorduğunu...

bunun bir durdurma düğmesi olmalı.
varmış cidden!
belki de insan bir an'ı bekler ansızın hatırlamak için
eskilerden kalmaz öylesine.
eski bir yüz, eski bir tanıdık...
belki de bunca zaman sonra 'boşuna yaşamadım'
demek için geçerli bir mazeret.

az önce bitti şiir.
şimdi çatlakları onarıyorum.
ötesinde bir şey beklemeyin benden.
yıllardır kendimi tekrarlıyorum.
dinlediğim her şarkıyı,
ben daha iyi yazardım sanıyorum,
yalan!
tüm bu yalancıların tanrısıyım ben...
dilenci giysilerini giyip kullarının arasına karışan!
görmüyor musun? anlamıyor musun?
hissetmiyor musun?
seni aklımdan çıkarmayı beceremediğim günden beri,
senin hayatını yaşıyorum.
acınası bir ihtiyar gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder