28 Eylül 2016 Çarşamba

Bilinç'ötemden Yansımalar-12

bir bavula sığmayacak kadar çoktu anımsadıklarım. Belki de o yüzden artık tatile çıkmak istemiyordum. Havaalanlarına girerken geçmek zorunda olduğunuz kapılardan geçmemek için. Çünkü açıklayamayacaklarımı biriktiriyorum sürekli. Biri bavulu aç dese, ne içindekileri izah edebilirim ne de yeniden doldurabilirim, ilk seferde ki gibi. Sığmaz çünkü. Pandoranın kutusunun açılması bu yüzden yasaklanmış olmalı. Tüm kötülükleri sığdırmışlar içine ve bir defa dağılırsa yeniden sığmayacak. Bu yüzden tanrı da tatile çıkmıyor olabilir benim gibi.

Yaşadığım yeni talihsizlikleri keşfetmeyi bıraktığımdan beri hayatım eğlencesini kaybetti. Ve sanırım tanrı da benimle uğraşmaktan sıkıldı. İsyan etmeyen bir kulun eğlenceli olacağını sanmıyorum. Düşünsenize, başına ne bela gelirse gelsin, ne kadar şanssız olursa olsun hep şükrediyor. Hiç bağırıp çağırmıyor. Hiç farklı yollara yeltenmiyor sadece kendisine yazılanı kabul ediyor. Hatta başına gelenlerin neden geldiğini düşünmüyor bile. Sadece yaşıyorsam haketmişimdir deyip yenisini bekliyor. Ben tanrı olsam en çok bu kullara sinir olurdum. Heyecan yok, macera yok, hep beklenildiği gibi itaat ediyor. Git diyor gidiyorlar, gel diyor geliyorlar. Peki onlara aklı, mantığı ve seçebilme imkanını neden verdi ki? Yeni hep onun istediğini seçecekse zaten bu kulun iradesi olmuyor. Tuhaf. Bunu anlayamıyorum ve sanırım bu yüzden ben tanrı değilim...

sırtını dayama yerleri kahverengi olan bir koltuk gibi sıkıcıyım artık. Eskimiş ve üzerini kaplayan kumaşın yıprandığı yerler rengini kaybedip ağarmaya başlamış. Binlerce defa oturulmuş üzerine. Milyonlarca düşünce tasıyan insanları taşımış bir defa bile şikayet etmemiş. Bazen merak ediyorum. Hayatıma giren eşyalar hiç önemseyip beni üzerime kafa yormuş mudur? Mesela benim için üzülmüş ya da sevinmişler midir? Mesela gecelerce üzerinde uyuduğum yatak, rüyalarımı merak etmiş midir? Peki ya üzerinde bir kadınla sevişirken, o da zevk almış mıdır?  Ben kendimi, sırtını dayama yerleri kahverengi olan bir koltuk gibi hissedebiliyorsam eğer, sanırım onlar da benim gibi hissedebilirler...

akşam üzeri kaldırımda yürürken yanından geçtiğim insanları izliyorum başım önümde. Başım önümde çünkü onları izlediğimi farkedince kötü kötü bakıyorlar bana. Ki bu zamanda insanlara bakmak cinayet sebebi sayılabiliyor ve 'bana tip tip baktı' ceza indiriminden faydalanıp hapse bile girmeyebiliyorlar. Eskiden mantıksızlıklar dizboyuydu güzel ülkemde. Şimdi boğazımıza kadar batmışız ve bunu normal karşılıyoruz. O yüzden mümkün olduğunca sokakta yürürken başımı yerden pardon bakışlarımı yerden kaldırmıyorum. Gündemden uzak kalmaya çalışıyorum. Hayaletli şeytanlı filmler izliyorum ki inanın, çok daha mantıklı yaşadıklarımdan. Bir filmde tanrı görevini bırakıp ortadan kayboldu diyordu adam. Sanırım ben tanrı olsam dünyanın şu anki halini görünce ben de bırakıp giderdim. Hak veriyorum yani kendisine ve destekliyorum.

su samuru olasım geldi birden. Nasıl yasıyorlar, mutlumudurlar üzgünmüdürler hiç bir fikrim yok. Aniden beliriyor böyle tuhaf isteklerim. Sonra bir süre bekliyorum kendiliğinden geçiyor. Geçmeyenleri görmezden geliyorum. Fazla ilgilenmeyince sıkılıp gidiyorlar. Yani her türlü kendime kalıyorum. İnsan kendine kalır mı? İnsan bir matematik işlemi mi işin içinden çıkamayınca kendimize kalıyoruz? hadi kaldık diyelim sonra? Başka kalanlara sarkıyoruz durmadan. Eksik ya da fazla. Her türlü eşitlenmeyen denklemleri yaşıyoruz. Oysa ki her iki tarafı da sıfırla çarparsak geriye birşey kalmayacak. İnatla direniyoruz. Sanki kendine kalınca işe yarayacakmışız gibi...

sonra, sanki şu an yeterince yaşanabilmiş gibi hep bir sonra'yı anlatma çabası. Nasıl sıkıldıysam artık. Hep bir sonra endişesi, hep bir sonra'ya kaçış... Bundan önce çok iyimiş sanki, şimdiden sonra'ya iltica etme çabaları... Ne yaparsan yap, her zaman şimdiyi yaşayacaksın. Ve sonra dediğin sadece kurgudan ibaret. Tanrı bunu bildiği için sıkılıyordur. Kimbilir, bu filmleri kaç defa izlemek zorunda kaldı...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder