3 Mart 2014 Pazartesi

kayıp mektuplar-2

geçmiş dediğimiz, anımsadıklarımızdan ibarettir.

çok mu zaman geçti? çok mu yorduk kendimizi? tuhaf hesaplaşmalar içinde kestiremedik olacakları. Şimdi dönüp geriye baktığımızda en çok canımızı yakanlar, en unutamadıklarımız. Tuhaf, sanki daha önce de yaşamış gibiyim bunları. Aynı seçenekler karşıma çıktığında, aynı yanlışları seçmiş gibiyim. Ruhum kızıyor mudur bazen merak ediyorum. Bu denli hor kullanılmaktan yorulmuş olmalı. Hafızasını yitiren bir kazazede olmak isterdim aslında. Tüm günahlarımdan arınmış gibi yeni bir hayata başlamak. bir suçlu, işlediği suçu hatırlamıyorsa eğer, yine de sorumlu tutulabilir mi? Eğer öyleyse neden akli dengesi yerinde olmayanların cezai ehliyeti yok? Öyle sarhoş olsam ki diyorum, beynimdeki milyarlarca hücreyi kurban versem, Tanrı'm kabul eder mi?

öyle olmuyormuş işte. vicdan denen gestapo subayı her dakika tetikte. bir boş anımı yakalamaya görsün, bir çift yanlış bakışımı, çıplak etimin başka bir çıplak ete değmesini vurur yüzüme. Günah! oysa çıplak doğmadık mı biz? başka bir insan bedeninden yaratılmadık mı? şimdi neyin sorgusuna takılıp, günah adı verilen her hareketimizden sonra toplama kamplarına gütürülme korkusu yaşayan bir yahudi gibi hissediyoruz kendimizi?

kırdığım her kalbin parçaları içime batıyor. Sonra bakıyorum o kırdığım o kadar da parçalanmamış oysa. Ben niye büyütüyorum bu acıyı bilmiyorum. Böyle mi yetiştirildim? Böyle mi öğrettiler bana? keşke mayama biraz yüzsüzlük serpseymişler belki daha kolay olurdu yaşamak...

bir insanın değer verdiklerine pamuk ipliğiyle bağlı yaşaması ne acı! bir fren sesi, bir emniyet kemeri, bir dalgınlık anı... ve bilmek bunu her dakika farkında olarak yaşamak... bir yerden sonra kaldıramıyorsun daha fazla. olacaksa olur diyorsun. her şeyi kontrol etmeye çalıştıkça bir bakıyorsun hiç bir şey senin elinde değil. bir kukla gibi ipin ucunda debelenip duruyorsun. Kolunu kaldırmak istediğinde değil, ipi elinde tutan istediğinde kaldırıyorsun. Sonra yoruluyorsun bu mücadeleden, biriken suları bırakıyorsun kapaklarını açıp. Rahatlamak... onca ağırlığı üzerinden bırakmak için içiyorumdur belki her gece... sanki ayılınca yeniden toplamıyormuşum gibi. aldanmışlığın hazzıyla tazeliyorum ruhumu. çok yoruldum, çok düşündüm, çok düştüm bu uçurumlardan, yüzüm gözüm yara içinde... kanamıyorum artık. her doğruya inanmıyorum. çok susuyorum belki ama bu duymuyorum demek olmuyor çoğu zaman.

ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıp toprak üzerinde yürümek istiyorum çokça zamandır. rüzgarı çıplak etimde hissetmek. bir sahil kasabasında yaşamak gibi ütopik hayallere dalsam da  çabuk kendime geliyorum. hala akli dengem yerinde ve bununla gurur duymuyorum. bir hata yapsam hesabını vermek zorunda olmak değil canımı sıkan. hesabı vermek zorunda olduğumu hissetmek...

sesi sesime karışıyor bu şehrin. hangimiz diğerini daha çok zehirliyor emin değilim. yani bir şişe daha açılıyor sonra karanlığa. daha çok sarhoş olmak için değil, daha çabuk uyuyup, düşünmemek için ışıkları kapatıp başımı yastığa koyduğumda. tüm bu olan biten saçmalığı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder