25 Mart 2014 Salı

kayıp mektuplar-14

sanırım gelmiyeceksin, ya da gelemiyeceksin... seni beklerken biraz forum sayfalarına baktım. yazdıklarımızı okudum. sonra maillerini okudum. durup durup sana bakıyorum farkında olmadan geldin mi diye. yoksun...

bir iki arkadakla konuştum. çalıstım yani konuşmaya. sonra sıkıldım bir oyun sayfasına girip okey oynadım. masadakilerle tartıştım masadan atıldım. sonra maillerimi kontrol ettim. sana bir şeyler yazmak istedim, yazamadım... kapattım sayfayı. odamın penceresini açtım. soğuktu rüzgar. geceyi dinledim. gökyuzu açıktı ama yıldızlar yoktu. senin yanındadırlar şimdi diye aklımdan geçti.
ekrandan gözlerimi alalı sanırım iki dakika olmuştu, aslında otuz saniye olmuş. yine baktım listeme,
senin dışındaki herkesi engelledim. bir sana açtım kapılarımı, yoktun...

ne yapıyorsun şimdi? uyuyor musun? aklında mıyım? biliyorum bugün seni çok ihmal ettim. doğru düzgün yazamadım, yanınnda olamadım. dışarı çıktım, seni aklıma alamadım. aklımdaydın eve döndüğümde, seni düşünürken başka bir şey yapamadım. sonra sorularım geldi aklıma, yanıtlarım...
yıkımlarımdan sonra ayakta kalmış umutlarım. beni sana taşıyan neydi bilmiyorum. ya da seni aklımın seyrine sokan... biliyorum bugün ihmal ettim seni, hem de çok fazla. belki de yazamadığım icin erteledim bir şeyleri, şimdi yoksun diye canım yanıyor...

aklında mıyım? rüyanda beni görüyor musun? göremezsin değil mi? çünkü görünecek kadar çok olamadık birbirimizin hayatında...

yarından sonra gidebilirim demiştin. şimdi gidişinin yıkıcı etkilerini hesaplıyorum, tüm uzmanlığımla. neyin uzmanlığı bu deme bana! hala küllerimi süpürmeye çalışıyorum aklımın seyrinden... bunun masallarla bir ilgisi yok biliyorum ama masalımsı bir sevdaya dönüşecek diye korkuyorum. hani şu gece yarısı olduğunda, bal kabağına dönüşen araba gibi. bizim ardımızda bırakacak camdan ayakkabılarımız olmayacak biliyorum. tuhaf kelimelerimizden başka hiçbir kanıt bulamayacaklar birlikteliğimize dair... sana dair...

uyuyor musun?
çık gel şimdi, ellerinde yıldızlar, kırmızı ojelerinle... denizin kenarına kadar indim kokunu duymak için. durup durup akıp giden şarkılara müdahale ediyorum. benim istediğimi çalmıyor diye, radyoları kapatıyorum. gelmiyorsun diye kendime surat yapıyorum... biliyorum, bugün ki eşekliğimin iler tutar yanı yok! tutarsızlığımın ağırlığını taşıyabilir miyim bilmiyorum.

ne zaman hayatıma bu kadar girdin diye sormuyorum kendime, çünkü biliyorum. ilk yazdığını okuduğum gün! her şey için çok geçti artık. geniş zamanlı, ikili bir yalnızlığa soyunuyorduk. benim kelimelerim bitecekti, senin sabırların. acımıza öfke nöbetleri ekleyip, intikam çığlıklarıyla yeni eserler yaratacaktık. sınırlarımızın farkındaydık. hayali kurarken, çizgilere basmamaya özen gösteriyorduk.

gerçekten içimdesin şimdi. ayak seslerin kulaklarımda. kokun damağımda saklı kalmış tadın gibi.
merak ediyorum, seni öptüğüm zaman da şimdi ki gibi yanık karanfil mi kokacaksın? merak ediyorum, bu çizgileri geçmeye kalkarsam, sen de beni yakıp bırakacak mısın?

uyuyorsun d`mi...
gelmemenin geçerli bir nedeni olmalı mutlaka. bana kızmadın değil mi? şimdi seni bekleyebilmek için aklıma geleni yazıyorum. seni yanımda tutabilmek için aklıma geleni söylediğim gibi...

uyuyan kadın!
senden yıllar önce yazılmış şiirime mi geldin şimdi? yoksa sen geleceksin diye mi verildi bu kelimeler bana, bilmiyorum. ama şimdi eski şiirlerimi de yeni kelimelerimi de daha çok seviyorum.

yoksun d`mi?
yokluğuna alıştırıyorum kendimi. varlığına tutulduğum gibi. neydi aslında bu olup biten? yarın sabah uyanır uyanmaz, yine bilgisayarın başına geçecek misin? kahvaltını etmeden, yüzünü bile yıkamadan, yine bana bakmak için gelecek misin? ve tüm gün beni aklına sarıp , gelişim için kelimelerini saklayacakmısın? bağımlılığın bağlıyor beni sana her dakika biraz daha fazla. yine benim için bir şeyler yazacak mısın?

çok olurdu değl mi şimdi?
özledim desem,
gel desem,
gelsen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder