25 Mart 2017 Cumartesi

Bilinç'Ötemden Yansımalar-24

Yatağımla aramdaki karşılıklı ve düzeyli ilişkinin bozulmasından endişe ettiğim için özellikle gün içinde uyumaya devam ediyorum. O beni rahat ettiriyor ben de onu terketmiyorum. Bazen aklıma sokağa çıkıp bir yerlere gitmek gibi kışkırtıcı fikirler gelse bile yine de sadakatimin bir nevi testi bu diyerek çok fazla düşünmeden kapatıyorum gözlerimi. Bu rahatlığımın hiç bir mantıklı dayanağı yok. Telefonumu önce titreşime almıştım ama ısrarlı yapılan aramalarda bu titreşim sesinin sinirlerimi bozduğunu farkedince tamamen sessize alıp halının üzerine bıraktım. Cevapsız çağrılar içinde bir numara hariç diğerlerini umursamadan siliyorum. Diğerlerine geri dönmüyorum diye bana alınıyorlarmı diye düşünüyorum bazen ama çabuk geçiyor bu vicdani muhasebe olayı. Çok alınıyorlarsa yeniden arayabilirler diyorum kendime. Yeniden arıyorlar, yeniden açmıyorum.

Ütülü pantolon ve gömleklerim odamdaki tek sandalyenin üzerinde hazır olda bekliyor ayağa kalkmamı. Ne zaman yemek yemek ya da tuvalate gitmek için çıkacak olsam yatağımdan heyecanlanıyorlar. Çünkü yataktan aşağı ayaklarımı uzattığımda onlarla göz göze geliyoruz bir kaç saniye. Sonra odanın kapısına yönelip onları hayal kırıklığına uğratıyorum. Kendi aralarında bahse giriyorlarmıdır acaba? Mesela yarın yataktan çıkınca hangimizi giyecek diye... Ya da yarın yataktan kalkınca dışarı çıkacak mı? Uzun bir süredir yarınlara bahsini oynayanlar kaybediyor. Ve her geçen gün yarın sokağa çıkabilme ihtimalime oynanan bahsin oranı yükseliyor. Bazen soruyorum onlara, yarın sokağa çıkabilme oranım ne kadar veriyor diye, özellikle susuyorlar. Hile yapacağımdan çekiniyor olabilirler, kimbilir, haklıdırlar belki.

İnsan kanındaki alkol oranlarını düşürmek için yapılabilecek meditasyon tekniklerini araştırdım geçen gün internetten, depresyon tedavisinde meditasyonun yararları diye konular sıralandı. İnternetin bu ukalalığı sinirimi bozuyor bazen. Tek bir belirtiden bahsediyorsun sana bir hastalık tanısı koyuyor, yetmiyor bir de tedavi yöntemlerini söylüyor. Al işte, yataktan çıkmamak için bir neden daha! Beni, benden daha iyi tanıdığını söyleyip, her fırsatta yanlış değerlendiren önyargılı insanlar yetmezmiş gibi, makinaların bu kadar hayatımın içine girip, insanlardan daha yakın olması bir çeşit ironi değil mi? Değil! asıl ironi bu satırları bile bir makina yardımıyla yazıyor olmam aslında...

ironi konusunda yüksek lisans bölümü olsa sanırım sınavsız kabul edilebilirdim. Başlı başına yaradılışım en büyük ironi gibi geliyor bana. Ben istersem dünyayı değiştirebilirim ama yatağımı seviyorum. Ona ihanet etmemek için eylembilim konusunda atraksiyonlarda bulunmuyorum. Yatağım da bana hiç ihanet etmedi, ne zaman uzansam sardı beni şefkatli kollarıyla. Nasıl nankörlük edeyim ki şimdi ben ona? Evet biliyorum. Harcanıyor bu enerji boş yere. Akarsuların sahip olduğu kinetik yani hareket enerjisi boşa gitmesin diye barajlar kuruyorlar ya, sanırım yatağım da benim için bir baraj gibi ama tek farkla. Bütün enerjimi kendisi tüketiyor. Bencil olduğu için onu suçlayabilir misiniz? Neden? Sizin için enerjimi harcarsam siz bencil olmayacak mısınız?

farkındalıklarımı her geçen gün daha aza indirgiyor olsam da, geçmişte kazandıklarım hala ağır geliyor bünyeme. farkındalıklardan kurtulmak için uygulanabilecek meditasyon teknikleri diye arattırdım geçen gün internette, her zamanki çok bilmişliğiyle bana yoga yapmamı tavsiye etti. nefesimi kontrol etmeyi öğrenince düşüncelerimi de kontrol edebilecekmişim... Biri bunlara ciğerlerimle nefes aldığımı hatırlatmalı, beynimle değil! Hiç bir insana ne bedeni ne de aklının kapasitesinden fazla yük yüklenmemeli. Sonra benim gibi oluyorsunuz işte. hayır, ciddiyim ben gülmeyin. Sonra çocuğunuz da benim gibi olur anlarsınız! belaltı vurmuş gibi oldum değil mi şimdi? Sizi en sevdiğinizle tehdit etmiş gibi oldum... Ama öyle değil işte. Sadece peşin hükümlere varmadan önce lehimdeki delillere de bir göz atın diye dikkatinizi çekmeye çalıştım. Bazı konularda sizin gibi düşünmüyor olmam, hüküm giymem için yeterli sizin için. Mazeretim ne olursa olsun. Bunu ilk anladığımda altı yaşındaydım. kalabalık bir misafir yığını evimize geldiğinde uzaktan amcam olan amcam, göster amcalara pipini dediğinde, 'bana ne, önce amcanın kızı göstersin!' dediğimde suratıma yediğim tokatın nedenini hala anlayabilmiş değilim. Sanırım ta o zamanlar sizin gibi düşünmüyor olmamın ceza gerektiren bir eylem olduğunu düşünüp sonralarda bunu bırakmam gerekiyordu. Bırakmış gibi yaptım bende. Hepsi bıraktığımı sandı. Ben de öyle sanmıştım. uzun bir süre farkındalıklarımı başkalarının yanında ustalıkla gizledim. tek başıma kaldığım zamanlarda kendi kendime konuşmalarım, yanıma başkaları yaklastığında içsese dönüştü. Bir süre sonra herkesin yanında hem sesli konuşuyor hem de sessiz anlatıyordum derdimi. Sonra yazmaya başladım işte. O zaman kapasitemin üzerine çıktığımı anladım. İnsanlarla konuşmak, içsesimle sürekli tartışmak, yetmezmiş gibi oturup bunları yazmak. Sonra? Sonrası böyle işte. yatağımla düzeyli bir ilişki içinde yaşamaya başladım.

insanların ruhsal özelliklerin, kalıtsal yollarla ona atalarından geçtiğini anlatan bir film izledim. Şu an ki psikolojik bozukluğum hangi ebeveynlerimden geliyor? Onlar ne yapmışlardı yaşarken? Nasıl baş ettiler bu durumlarla? Yoksa ben tüm o bozuklukların bir bedende toplanmış halimiyim? ya bir gün benim çocuklarım torunlarım olursa? Düşünsenize, tüm bu dengesizlik ve bozukluk hali onlara aktarılacaksa bir gün herhangi biri seri katil olabilir. Ya da ne bileyim hitler mussolini falan... Acaba onların ebeveynlerinde de böyle bozukluklar varmıydı? bence bilim adamları bu konu üzerine yoğunlaşmalı, daha önemli işleri yoksa. Ben de yoğunlaşırdım ama inanın hiç halim yok... Hem bana ne, ben görmeyeceğim için siz çekeceksiniz sonra ne olacaksa sizin sorununuz....

bazen zamanın çok ağır geçtiğini hissediyorum. Bunu hissederken farkediyorum ki bu yavaş geçme haline gireli iki yıl olmuş... Daha dün gibi... Farkında olmadan kendimi kandırmanın yolunu bulmuş olabilir miyim? Amaçsızlık ve isteksizlik birleşince yatağımın şehvetine kapılmışım. Uyumuşum, uyandığımda geç olmuş. uyanmışım yeniden uyumak için erken. aradaki zamanı bedensel ihtiyaçlarımı gidermek için tüketiyorum. yeniden uyuduğumda sabah ezanı okunuyor. kalkıp camiye gitsem belki, o saatlerde uyanmış dini bütün müminler gibi, tüm bu ruhsal kaygılarımdan sıyrılıp rahatlayacağım. Bir teslimiyet mi gerekiyor düşüncelerden sıyrılmak için? Daha büyük bir amaca hizmet etmek mi? peki bu amacın daha büyük olduğuna kim karar veriyor? Bu amacın bana ait olmaması beni kötü bir insan mı yapıyor? Yoksa benim olmayan bu amacı kalkıp sahiplensem ne kadar benim oluyor bu yasadığım hayat? Bir tiyatro sahnesinde rolüne kaptırması gibi değil mi sanatçının, perde indikten sonra oynadığı karakterin özelliklerini gerçek hayatına taşıması gibi... Bunu yapamam diye değil, öyle iyi yaparım ki bunu heykelimi dikerler. Sonra? iyi bilirdik derler... Zzten demeyecekler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder