20 Mart 2017 Pazartesi

Bilinç'Ötemden Yansımalar-23

Meyhane tuvaletlerinin o ağır kokusunu dağıtmak için sürekli havaya sıkılan, daha ağır lavanta kokusu... İnsan o kadar içtikten sonra tüm bu kokuşmayı umursamayacak kadar hoşgörüyle bakıyor hayata. Çürümüşlük hissi dört bir yana sinmişken, hafiften çakırkeyif halinle ayağa kalkıp yürüme teşebbüslerinin dışarıdan izlendiğinde ne kadar gülünesi olduğunu düşünüp gülümsersin ya, belki hayata karşı duruşumuz da biraz böyle olmalı. Tüm o yapmacıklıklarla yüklü eylemlerimizi mantıklı açıklamalarını bulsak da yeterince düşününce, ait olmadığımız bir evrende hayatta kalmak için sürekli bir alttan alma çabamız ne kadar komikse öyle işte. kendimize bir başkasının yerinden bakınca üzerimize oturmayan hayatlarımızı görmek gülümsetecek bizi ama o öyle değil işte. Çünkü kimse bir diğerinin üzerinde nasıl duruyor hayat diye durup ilgilenmiyor. İlgi düzeylerimizin birbirine bu kadar benzemesi ve birbirimizden bu kadar uzak olması arasındaki ironiyi anlatmakla yorulmak istemiyorum şimdi. herkes ait olmadığı evrende bir şekilde hayatta kalmanın yollarını buluyor. benim gibi, senin gibi...

kıvamını tutturamadığın pilavın lapaya dönmesi veya dibinin tutması arasında ekleyeceğin su miktarı ya da altını doğru zamanda kapatmamak yatıyor. İşte bu kıvam karmaşasına kapılmamak için bir başkasının hayatıyla ilgilenmek yerine kendine bakmak gerekiyor. Dikkatin dağılırsa, sende dağılıyorsun ve bir daha asla eskisi gibi olmuyor hayatın. japon yapıştırıclarının bir arada tutabilme yeteneği kırılmış parçaları tartısılmaz. ama bu bile biraz doğru miktar ve biraz sabır gerektirmiyor mu? daha küçük bir çocukken bile kırılan oyuncaklarımı değil de parmaklarımı birbirine yapıştırırdım ben her defasında. sanırım o zamanlarda belliydi, hayatımda kırılan ve dağılan ne varsa asla bir araya getiremeyecektim. bunu bile bile ısrarla çabalama halimin de çocukluğuma dayanıp dayanmadığından emin değilim. çünkü kendimi bildim bileli hiçbirşeyi o kadar çok istemedim ve hicbirseye o kadar çok bağlanmadım. bu da bir nevi kendini koruma yönetmi değil mi? doğuştan gelen, yaşadıkça geliştirilen. kendini koruma... kendimi neden koruma gereği hissettim neden hala buna devam ediyorum, bu kontrollü olma hali ne kadar sürecek, kendime koyduğum sınırların ötesine geçmeyi (yazarken hariç) ne kadar daha erteleyip güvenli ortamlarda saklayacağım kendimi bilmiyorum. Gıda maddelerinin ambalajlarının üzerinde, şu sıcaklıklar arasında güneş ışığından uzakta, serin ortamlarda saklayın ve şu tarihe kadar tüketin yazıyor ya, sanırım ben de tüketilmeden önce bozulmamak için kendimi koruyorumdur. Tüketilme amacıyla yaşamıyor muyuz zaten hepimiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder