4 Mayıs 2014 Pazar

Tanrı'm neden?

tanrım neyi?
bu tuhaf koşuşturmanın cevaplanamayan soruları...
tanrım,
hangi zamanın sınırları arasındayız?
silmek icin uğraşır insan,
aklının köşelerindeki sivrilikleri.
geri dönülesi bir karamsarlıktan sıkılıp,
hayata tutunmaya çalışıyorum.
iki kat arasında kalmış ve bir türlü
karara bağlanamamış asansör gibi...
ne boşluğumun bana bir faydası var,
ne hakkımda karar alacak yargıçların...

tutup kollarımdan sarsabilirmisin beni?
bana tutunamadığından beri ipini kopartmış uçurtma gibiyim.
senin baktığın yerden kendime bakabiliyor olsaydım,
belki sadece başımı öne eğip yürürdüm.
alnımın yazısı, yazdıklarımdan belli.
kendi lanetini kabullenmiş serseri bir şairim ben.
öldükten sonra ismi İstanbul'un bir sokağına verilecek...
kendime gelebilirsem eğer,
şimdi yazdıklarımı da,
senin isminle bitirebilecek...

adını söylersem şiir sunuyor sairler bana.
hatta kafiyesini benim istediğim gibi.
hatta hecelerini,
hatta benim sevgimi,
benim gibi yazıyorlar,
bazı sairler,
siparişle şiir yazıyorlar..
yazdıklarını okuyunca sen çıkacakmışsın.
harfleri birleştirince adın duyulacakmış.
hiç bir zaman beceremedim sipariş üzerine yazmayı.
şimdi de beceremiyorum,
ne de sonra olmayacak.
adınla başlayan bir şiiri yazmak.
gizli öznesi sen olduğun her cümleden vazgeçmek,
bana göre değil.
ne kimse bilsin adını,
ne de inansın...

özlemimden yorulmuş ve aslına ihanet etmiş bir yabancıyım ben!
zorlama bir kabul edişin ardından,
kendini öldüren...
lanetlendiğimin farkındayım,
son bir kez görebilseydim seni...
eski bir şiirin bir türlü tamamlanamayan dizeleri gibi...
merhametinden uzağım tanrımın.
isyankar ruhumun kaybı,
melankolik bir şairin
boş bir sayfaya karaladığı son şiiri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder