20 Mayıs 2014 Salı

saklı...

vazgeçmem eskisi gibi...
utanıp sıkılıyorum,
içimi açtığım her kadından muzdarip,
eski bir dükkan kiralayıp içine yalnızlığımı yerleştiriyorum.
üstüne ekliyorum çaresizliklerimin,
ve bir süredir kelimelerin efendisiymişim gibi,
rahat ve umursamaz
ve ürkek ve ukala
yazıyorum...
aklımın sağlığını kontrol etsin diye başvurduğum,
tüm kahrolası pratisyen hekimlerin,
aklından şüphe ediyorum.
eksi dört derecede buhar oluyor,
ciğerlerimden zorlayarak çıkan nefesler.
bir türlü planlanan saatte randevusuna yetişemeyen,
acemi aşıklar gibiyim.
aslında ne bir randevu planlayabiliyorum artık,
ne de bir saat belirliyor,
yetişebilmek için.
en kolayı acemi aşık olmak,
üstlenebiliyorsun,
tüm kafiyesiz şiirleri...

sezilemiyor bir türlü günahkar düşünceler.
ve tanrı bir kaç kuluna görev veriyor,
dogru yola getirsin diye,
sezemediklerini.
yasaklıyor kafiyeli sözleri,
ve yasaklıyor düşünmeyi,
sanki düşünme yeteneğini kendisi vermemiş gibi...

sızıyor inceden bir kalp ağrısı.
rüşvetlerin hesabı tutulamıyor çokça zamandır,
've sevgilim'li zamanların karşılığını bulamıyor,
banka müfettişleri,
sensiz zamanların telafisi olmadığı gibi...

tanrının çobanı olmak değildi maksadım.
aklıma çoban olmayı koyduğumdan beri,
tuhaf bir boşluk.
içime hangi sevdayı atsam dolmuyor.
içimden seni çıkartsam,
geriye bir şey kalmıyor.
sen dediğim,
az önce boşalan gözlerimdeki yaşların katledeni.
ben dediğim,
seni çıkarınca,
tek başına bir anlam ifade etmeyen,
şahsın birinci tekili...

ne tuhaf,
senden öncede tek başıma olabiliyordum hayatımda.
şimdi seninle birlikte üstlendiğim yalnızlıkların,
öyle ağır ki...
kollarında yığılıp kaldığım sensin!
kendi hayatımın,
gizli öznesi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder