2 Mayıs 2014 Cuma

enkaz...

paydaları bir türlü eşitlenemeyen
matematik denklemleri gibiydik.
eşitligin iki yanını da istediğin sayıyla çarp yada böl,
bilinmeyeni bir türlü bulamayan iki büyük dehaydık biz...
kendi kaos ortamımızı yaratıp içinde kaybolan
ve bir türlü tanımlanamayan o iki bilinmeyenli denklemin
bilinen karşılıklarıydık oysa.
biliniyor olmamız bu sorunu çözmüyordu artık...
karşılıksız çıkan bir çek gibi,
hesabımıza yazılan her lekeden müzdarip,
belki de işlemediğimiz suçların zanlısı olmaktan yorgunduk.
çekildiğimiz sorgularda birbirmizin adını vermemek için,
kendi adımızı unutuyor,
kendimize geldiğimizde
yeni bir şehre uyanıyorduk.
ne kadar yabancı kalsakta,
aynı kadına ve aynı adama şsık oluyorduk...

ne sen benden uzakta yaşayabilecek kadar güçlüydün,
ne ben sensiz bir hayali kurabilecek kadar özgür.
sahip olduğumuz bedenlerin ötesinde bir sevdaydı bu.
ne sen yetebiliyordun kendine,
ne de ben
bu bedenden çıkınca seni unutabiliyordum...

şimdi alıp başını gittiğin şehirlerin kokusunu düşleyip,
bir başıma kalmanın hasarlarını hesaplıyorum.
hangi enkazın altında,
kaç gün kalırsan yaşarsın?
ya da yeterince uzun yaşamak için,
ne kadar enkaz gerekli insana?
içtigi son sigarayla birlikte toprağa gömülen bir silüetten başka neyim ki ben?
verdiğim son nefes yüzünde gezinen rüzgar olsun diye,
tuhaf hayaller kuran...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder