3 Mayıs 2014 Cumartesi

ağlıyorum şimdi...

yalnızlıktan yoruldum.
bir akşam üstü ansızın kapı çalmalarını özlüyorum.
bazen nedensiz telefon açıp susmalarını.
attığın mesajları silmiyorum.
bazen gittiğini unutup, 
umut bağlıyorum yüreğime,
gecenin bir yarısı aklımı sarkıtıp karanlığın içine,
seni tutmaya çalışıyorum
olmuyor...

ağlıyorum şimdi.
dudaklarımın ucunda sevda sözleri,
yazbildiklerim cesaretim,
ne tanrısına isyan edecek kadar adamdım ben,
ne de
sorulduğunda cevap verebilecek kadar cesur.
bir süredir bilirkişi raporlarında adım geçiyor,
faili meçhul bir cinayetin azmettiricisi olarak manşetlerdeyim.
oysa ne kendime kıyacak kadar katildim ben,
ne bu hayatın rüzgarına karışıp uçabilecek kadar şair...

ağlıyorum şimdi,
dudaklarımın ucunda acınası kelimelerimle,
aldığım nefesin yetmediği kadar yorgunum.
eski bir şarkıyı duyup anımsamış kadar mutlu.
şimdi alıp gururumu ayaklarımın altına,
yükselmek hevesindeyim.

ağlıyorum,
ne sen duyuyorsun bunu
ne ben inanıyorum.
ne sen yanımdasın şimdi,
ne ben
avutabiliyorum,
sensiz kaldığı ilk günden beri,
yaşamak için mazeretler uyduran beni...

şimdi unut bunları!
ben hala kırmızı ojelerin, kızıla yakın siyah saçlarınla,
kafiyesini kuramadığım, senin için yazdıklarımla,
ve bir türlü kollarında olamadığım hayalinle...
ve şimdi unut bunları!
ben, bırakıpta gidemediğin adam,
ben, her gün inkar edip, gecesinde sessiz telefonlar açtığın adam,
ben,
senin küfrettiğin,
her sabah yeniden tutulduğun adam,
ben,
sen diye,
her gün yeniden yaşamaya başlayan adam...
şimdi unut bunları!
ya beni gel al bıraktığın yerden,
ya da birileri bu salonun ışıklarını kapayıp gitsin artık,
film bitti...
senin bitti artık dediğinden beri,
jenerik müziği çalınıyor,
ve hala mutlu sona inanmıyor kız çocukları.
mutsuzluğun kadar gerçeğim ben,
düğmesine basıp kapatabileceğin kadar yakın.
ne bitirebiliyorum bu şiiri,
ne yeniden başlayabiliyorum seni sevmeye...
ne benim oluyorsun,
ne ben seni çıkartabiliyorum aklımdan...
ne alıp başını gidiyorsun,
ne de
kadınım olup kalıyorsun yanımda...
ne inanıyorsun bana,
ne inandırıyorsun kendini...
iki kişilik bir oyunda,
ben ışık görevlisiyim,
sen yönetmen...
başka yabancılara veriyoruz rollerimizi.
sonra oturup en ön sıradan izliyoruz,
her yıkılışımızdan sonra geriye kalan
kırmızı harabeleri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder