7 Mayıs 2017 Pazar

Bilinç'Ötemden Yansımalar-27

sığ sularda yüzüyorum boğulmamak için. yüzme bildiğimden değil, ayaklarım yere bassa yeter, yüzer gibi yapmayı iyi biliyorum. yaşar gibi yapmayı bildiğim gibi. gecenin körü değil aslında o gecenin boşluğu. ne yapacağını bilemezsin, bilsen olmaz, olsa üzerinde iyi durmaz, dursa ne çok bahane tüketilir yine de mutlu olunmaz, olunca çabuk biter, bitince yeniden boşluk gecenin köründe...

yarın ne yapacaksın? bir planın yoksa yanımda kal. akşam olana dek yanımda kal, gece olana dek sonra sabah olana dek, sonra yeniden akşam olsun yanımda... birlikte sığdırmaya çalışalım koca mutluluğu küçüçük zaman aralığına. damağımızda kalsın tadı, öptükçe daha çok isteyelim, ayrılırken otobüs durağında, ardından bakakalayım. sen hiç giden bir otobüsün ardından bakakalmış birini gördün mü? ben gördüm. elleri ceplerinde, zaman ve mekandan bağımsız bekler durur. Fizik dalında yükseklisans yapmış olan birileri o boyutu tanımlayabilir ama ben anlatamıyorum. belki bu yüzden yazma çabalarım. herkes bazen anlatamasa da aklından geçeni konuşmak için çabalamıyor mu? çabalarken saçmalamıyor mu? giden bir otobüsün ardından bakan insanın ruh halini anlatmaya çalışmak ütopik bir felsefenin varlığını somut kanıtlara dayandırarak açıklamaya çalışmak gibi. yaşamayan bilemez! yaşayan da öğrendiğini anlatamaz! o halde tuhaf bir paradoks içinde kendi halinde bırakmalı öyle insanları ve fazla gözleri dikip incelememeli.

korkuyorum. bir yere bir kimseye bir fikre bağlı kalmaktan korkuyorum. düşüncelerimin sınırlandırılmasından, sınıflandırılmasından, ideolojilere kapılmaktan, bir ırka ait olmaktan, yaftalanmaktan, sıfatlar yüklenmesinden, bir inancın biad kültürünü taşımaktan, dışlanmaktan, içselleştirilmekten, ait olmaktan, aidiyet duygusundan, yoksulluktan, paranın beni bozmasından, hasta olmaktan, güçlenmekten, çok mutlu olmaktan, ağlayamamaktan, heyecanlanmaktan, kalbimin durmasından, kalbimden, aklımdan, yere göğe sığamamaktan, sığınmacı olmaktan, sırf onlardan daha iyi olduğum için benden nefret eden insanlardan, sırf onlardan daha aptal olduğum için benden nefret eden insanlardan, öfkelenmekten, sorgulanmaktan, hesap vermekten, beklentileri karşılamaya çalışmaktan, beklenmekten, özlenmekten, bir gün artık yazamayacak olmaktan, sakat kalmaktan, gidememekten, kalamamaktan, bir gün sarhoş olamamaktan, doymamaktan, denize uzak kalmaktan, yorulmaktan, yoruldum işte....

giysi dolabında onca giysisi olmasına rağmen sokağa çıkmadan önce ne giyeceğine karar veremeyen kadınları düşünüyorum bazen. böyle bir dert sahibi olmalarına imreniyorum. düşünsene, elbiseyi seçecek, sonra altına giyeceği ayakkabıyı, sonra kolunda taşıyacağı çantayı, bir de yüzüne yapacağı makyajı... zor işler bunlar. bir de hafiften sinirliyse işin içinden çıkamaz bir türlü. karar verme süresi uzadıkça zorlaşır. hatta dışarı çıkmaktan vazgeçebilir de. bunalıma girip tüm gün evden dışarı çıkmadan evlilik programları izleyebilir. hatta kilo alacağını umursamadan kendini yemeğe de verebilir. akşama kadar oturup birşeyler yedikten sonraki günlerde aldığını düşündüğü kiloları vermek için spor salonuna gidip zayıflamak için üzerine para verebilir. kilo da veremez üstelik yorulduğu ve para kaybı yanına kar kalır. sonra yaz geliyor denize gidecek, göbeğinin sarkıyor olması, kalcalarının biçimsizliği, basenlerinin şişmesi daha büyük sıkıntı verecek ve tüm bunların nedeni dışarı çıkarken ne giyeceğine karar verememesi. ne büyük dert.... benim de böyle dertlerim olsa diyorum çoğu zaman...

kaldırımda yürürken çizgilere basmamaya çalışmak yazılan son şarkıdan sonra demode olmuştu. artık kimse dikkat etmiyor buna. araba plakalarındaki harflerden kelime türetme ritüeli ise sanırım arabanın icadı kadar eskiye dayanıyor. son zamanlardaki takıntım saymak. sayılabilecek her nesneyi, köşelerini, kenarlarını,  attığım adımları, bir dakikada yanımdan geçip giden insanları, gece ddamlayan musluğun damlama adetini, sigara paketini her elime aldığımda içinde kalan sigaraları, kitapçının rafındaki kitapları, rafın ayrılmış bölümlerini, bu saydıklarımı yeniden saymak sonucunu bile bile, sonra sonuç farklı çıkınca nereyi kaçırdım diye dönüp yeniden yeniden yeniden saymak ta ki doğruyu bulana dek.... psikoloji dalında yüksek lisans yapanlar bu sayma rahatsızlığına bir hastalık teşhisi koyabilirler. ama ben o kategorilerin isimlerine vakıf olmadığım için şimdilik kendimi hasta kabul etmiyorum.

kabullenmediğimiz halde yaşadığımız ne çok an var....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder