1 Mayıs 2017 Pazartesi

sıkıntı...

anlamsızlığını anladığım hayatı,
başlamadan bitirdiğim bu şiir gibi
noktalayacağım....
derken şair neyi kastetmiş olabilir emin değilim. merak etmiyorum. her şekilde bir sabah daha olacak, kanımdaki kolestrol oranlarının neden olacağı olası bir tıkanıklıkla kalbimin teklemesini ve nihayetinde durmaya karar vermesini gözardı edecek olursak bir sabah daha olacak bundan şüphem yok. şehrimdeki tüm ağaçlık alanların yok edilmesi neticesinde iklimlerin intikam alırcasına kafasına göre takılmasından müzdarip bir gün yazın sıcağı ertesi gün poyrazın soğuk esintileriyle kafamın içindeki bazı tıbbi terimlerle ifade edilebilen ama benim bilmediğim kanalların kapanmasıyla baş ağrısı nöbetleriyle uyanacak olmamın yaşam standartımı düşürmesine kayıtsız kalmam, aynı zamanda ağzımın içinde çürümeye yüz tutmuş dişlerim ve bozulan diş etlerim yüzünden artık yemek bile yiyemiyor olmam zaten çoktan bitmiş bir hayatın uzatma dakikalarını gösteriyor olabilir mi?

bir rövanş maçı yok bu karşılaşmanın. yenildiğimi kabul edip sonrasında bilinmezliğin/yokluğun hazzıyla sakin olmam gerekiyor biliyorum. o kadar güçlü müyüm? emin değilim. ama hala bitmediyse bir şey daha olmalı değil mi? hayat bir şey olacak diye geçmiyor mu zaten? bir şey olacak... yarın olacak sonraki gün olacak ama bir gün olacak diye diye her gün geçiyor bir şey olmadan. güzel hayaller de kuruyor insan elinde olmadan, kapılıyor hatta. sonra bir denizin kenarında kumsala uzanıyor. evet o anları da yaşadım ben sonra işte buradayım yani o hayaller de çok bir halta yaramıyor. güzel bir kadınla birlikte olacağım diyorsun mesela oluyorsun sonra, sonra, oluyorsun işte geçip gidiyor. hatta zenginler gibi yaşıyorsun, nerede akşam orada sabah, ertesi gün yokmuş gibi, olmayacakmış gibi, ölmeyecekmiş gibi de yaşıyorsun, sonra, ölüyorsun işte....

hayal ettiğin ne varsa yaşıyorsun ve sonra bitiyor. bir şekilde kalıyorsun tek başına. hatıraların kalıyor aklında, yeni hayaller kuruyorsun sanki onları da yaşayıp geçmeyecekmişsin gibi. sanki bir hayal anında sonsuza kadar mutlu yaşadılar masal sonu, masal sonu işte... hayat tüm hayallerin bittiği yerde noktalanıyor ve kimse mutlu ölmüyor. ölüyor mudur? bilmem hiç bir ölüye bunu sorma fırsatım olmadı benim. bu yüzden emin olamıyorum. o halde yaşadığımız ne aslında? bir bilgisayar oyununda ne farkı var yaşadığımız hayatın? tüketiyoruz ne varsa elimizde, tüketeceklerimizi biriktiriyoruz bir süre, mesela para kazanıyoruz, mesela aşık oluyoruz, seviyoruz, nefret ediyoruz kin tutuyor özlüyoruz vs... sonra? game over! çok kişi gömüldüğün gün iyi biliyor seni, sonraki günlerde anımsamıyor bile. anımsanmak güzel bir şey mi? anımsanmak neye yarar sen öldükten sonra?

ve bir son özetliyor tüm yaşanılanı. öldüğü halde aklımda kalan insanları düşünüyorum bazen. bunun yani onları hatırlıyor olmamın onlara ne faydası var? bir yerlerden bana bakıp onları hatırladığım için mutlu oluyorlarmıdır? ben onların yerinde olsam buna çok takılmazdım. yani ölmek yerine yapılacak bir sürü şey varken, tanımadığım insanlar tarafından hatırlanmak bana çok çekici gelmiyor. tanıdığım insanlar tarafından hatırlanacak olmak da güzel değil, sevenler üzülecek, üzülmesinler! sanırım ölüme bu yüzden karşıyım ben, yaşarken mutlu edemediğim insanları bir de ölerek mutsuz etmek düşüncesi canımı sıkıyor.

her neyse işte... her gün yarım saat yürüyüş yapmam gerekiyormuş, her gece başka dünyalara gidiyor olmam yetmiyormuş gibi...gerçekliğimin insanlar arasında kabul edilmiyor oluşunun, beklentileri karşılayamıyor oluşumun onların kurallarına göre var olmam gerektiğinin bu durumun benim için bir teslimiyet oluşunun bir anlamı yok. ya kabullenip onlar gibi olacağım, ya da inkar edip yok olacağım... kararsız kaldığım sürece ödeyeceğim bedelleri sürekli fatura ediyorlar. ben direndikçe farklı yollardan hesap soruluyor. tanrıyı bu konuya karıstırmaya niyetim yok. bir süredir beni uzaktan izlediğinin farkındayım. en sonunda 'ben sana demiştim!' diyeceğinin de farkındayım... bu farkındalık canımı sıkıyor....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder