6 Mayıs 2014 Salı

kilitli...

içime açılamıyor kapılarım.
dışardan yumrukladığın benim kalbim!
ağlayamıyorsam bu cahilliğim.
uzun süredir kimsesizliğin tadını çıkarıyorum.
adım, soyadım gibi,
soyadımı kimse bilmiyor...
beni bırakıp gittiğinden beri,
bütün zanlıların tariflerine uyuyor eşgalim.
ama hala içime açılamıyor kapılar,
bıkmadan yumrukladığın,
benim kalbim...

sessizlik vapur çalgıcıları gibi.
binmeyen bilemez,
Kadıköy'den Eminönü'ne gelirken,
ansızın yerinden kalkar adam,
elinde akerdeon
ve bir çocuk,
şapkasını ters çevirip,
gezer insanlar arasında
belki de istediği para değil,
belki de para o an,
onun icin çokta mühim değil.
sarı saçları, mavi gözleri ve rus ezgileri arasında
dans eder gibi süzülüşleri.
Kadıköy'den Eminönü'ne inmiyorsan eğer
ve daha yeni sevişip,
az önce ayrılmamışsan,
göremezsin!
ne notaların çıkardığı buğuları,
ne de küçük çocuğun elinde tuttuğu şapkaya bakıp,
belki de hayalini kurduğu,
yarın sabah sıcak bir odada uyanabilme sevdasını...

içime açılamıyor kapılarım...
bir süredir yokluğundan müzdarip,
kime baksam,
kime bakınsam,
kimin bakındığı olsam,
kimsenin beklediği olacak kadar
becerikli değilim artık.
kimin duymak istediğini söyleyecek?
kimin sesi olacak?
beni okuduğun için, Ben'im!
seni çıkartınca içimden,
ne kadar benim kalıyorum burada?
seni çıkartınca aklımdan, ne kadar çaresiz?
ansızın çıkıp gelince, çocuk gibi,
ansızın gidince bir ihtiyar,
ayağındaki nasırdan öfkeli,
üstelik ağzı bozuk,
günün yirmi saati içkili...

içime açılamıyor kapılar!
üstünü örtemediğin yalanların gibi,
içini boşaltamadığın iltihaplı yaraların.
tabiplerin tanıyamadığı,
tanıyanların görmezden geldiği bir hastalık gibi,
sensiz kalan odalara açılan kapıların,
bir türlü açılmamak için,
bu kadar inat etmesi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder