9 Aralık 2015 Çarşamba

yirmi yıl sonra...

Elini uzatıp diğer elinin üzerine, kırışmaya başlayan derinin kıvrılarında gezdirdi parmaklarını. Derin bir nefes almaya çalıştı. Soluğu bir bıçak gibi battı göğsünün sol tarafına. Durdu. yeniden, bu defa daha yavaş bir şekilde nefes aldı. Aynı bıçak bu defa daha yavaş batıyordu göğsünün sol tarafına. Üzerindeki kalın yorganı biraz daha yukarıya çekti. Üşüdüğünden değil, ağırlığını üzerinde hissetmek iyi geliyordu yorganın. Akşam oluyordu. Perdeleri yarı açık pencereden solgun ışıkları günün son saatlerinin, karşısındaki duvara vururken anladı. Yumuşak bir el hissetti alnında. Sıcaklığı tanıdık, dokunuşuna aşina.

-İyi misin?
-Şimdi daha iyiyim...

İlk dokunuş canlandı aklında. Ürkerek, kalbinin çarpıntısı kulaklarında çınlarken, yanına ilk geldiğinde, utanmış, dokunsa kaçacak sanmış, bir adım geri çekilirken yine de karşı koyamamış içindeki kışkırtmaya. Uzatıp elini, o yumuşak tenli ele, tutup kendine çekmiş.Yağmur mu yağıyordu o an? yanlarından geçip giden arabaların lastikleri ıslak asfalta sürterken çıkardığı ses hala kulaklarında sanki. Kulakları hala en güzel sesleri duyabiliyor o zamanlar, O'nun sesi gibi... En yakın trafik lambasının olduğu yere kadar yürüyüp, yağmurun altında, evet yağmur yağıyordu, her ne kadar O'nun yanında hissetmemiş olsada ıslandığını, o ıslanmasın diye içine düşen sıkıntıyı anımsadı birden.

O an alnındaki sıcaklık kaybolunca, gözlerini açtı. Sanki bir rüyadan uyanır gibi. Gitmiş miydi? Yoksa hiç gelmemiş miydi? Aklının bir oyunu muydu bu? Yoksa o gün, o sabah, hiç O'nun yanına gitmemiş miydi? Bu düşünce bile ihtiyar kalbinin sıkışmasına yetmişti. Son gayretiyle başını çevirdi yan tarafına.Gözlerini gördüğü anda rahatlayıp derin bir nefes aldı. Gözlerinde ne vardı bimiyordu ama nefes alırken göğsünün sol tarafına batan bıçak, ona bakarken kaybolmuş gibiydi. Derin derin soluk aldı, sanki yıllardır alamıyormuş gibi... Elini yorganın altından çıkarıp ona doğru uzattı. Parmaklarını parmaklarının arasında hissettiği anda sımsıkı kapattı avucuna. Yanındaydı işte. Dokunmasına gerek yoktu belki ama yine de dokunmak O'na iyi gelmişti. Kapattı yorgun gözlerini.

İLk defa yanyana oturduklarında, elini uzatıp dokunmak istemiş, acemice, ürkekçe, elini uzatırken vazgeçmiş geri çekerken, eli, eline değmişti. Sonra ikiside ellerini nereye koyacağını bilemez halde gözlerini kaçırmışlardı birbirlerinden. Önlerin bakmışlar, söyleyecek sözler ararken susmuşlar, bu suskunluk içlerinde parlayan bir ateş gibi sarmıştı ikisini de... Son bir cesaret, uzanıp dokunmuştu koluna. O önce çekinmiş, kendini kapatmış bir süre, sonra dokunuşa teslim olup biraz daha yaklaşmıştı yanına. belki de ilk defa kokusu bu kadar yakınındaydı O'nun. Ne kadar özlediğini hissetti. Avucunda sımsıkı tuttuğu parmakları dudaklarına götürdü. Öperken, geri cekmeden, teninin kokusunu içine çekti. Hala o gün ki gibi güzeldi.O gün ki gibi huzur dolu.

Gözlerini açmadan dudaklarında, o güzel elin kıvrımlarını hatırlamak ister gibi öpüyordu. Öperken, parmakların açılıp, beyaz sakallarında gezindiğini hisseti. İLk defa onun yanında uzanıp, dudaklarından doya doya öpmeye başladığı anda, ince, narin, küçük parmakların, sakallarının arasında gezindiğini hissettiğinde, nasıl da bırakmıştı kendini o kız çocuğunun kollarına. Dudaklarından zorlukla ayırıp dudaklarını, yüzünü boynuna yasladığında, derin derin içine çekmişti kokusunu. Kokusu... Buruşmuş derisiyle diğer elini uzatıp yanağına dokundu. kendine doğru çekti. Boynunu yüzüne yaklaştırırken tuttu nefesini. İlk günki gibi. Öyle heyecanlandı ki. İhtiyar kalbi nasıl da hala dayanabiliyordu bu zorlanmaya. İşte biraz sonra o koku, hayatı boyunca unutamadığı, hayatı boyunca doyamadığı koku, yine içine dolacaktı. Ne yaptığının farkında olmadan burnunu ileriye doğru uzattı. Boynu burnuna sokulduğu anda bıraktı kendini. İçine çekmeye başladı. Sanki yeniden yirmi yıl önceye dönüyordu. Zaman geriye akıyor gibiydi içine çektiği her solukta canlanıyordu. Bedeninin tüm o yorgunluğu, hastalıkları bir bir geride kalıyordu. Ne çok istemişti O'nu, ne çok istiyordu hala...

Saçları düşmüştü yüzüne. Saçlarının kokusu sarıyordu her yerini, teninin kokusu. Sarılıp üzerine çekti yavaşça. Kolları... O gün ki kadar güçlü değildi artık. Yine de usulca gelmişti kollarının arasına. ne yapacağını bilmiyordu, belki de bu yüzden sadece istediklerini yapmıştı o gün. Doya doya sarılmış, doya doya dokunmuştu. Doymuş muydu? Sonraki yirmi yıl bu sorunun cevabını yaşayarak almıştı. Geçmiyordu o his. Ne kadar çok sarılsa, ne kadar çok dokunsa yetmemişti. Şimdi de yetmiyordu. Belki son nefeslerini alıyordu artık. Yine de doyamıyordu. Değerdi... Ya hiç bilmeseydi varlığını?

Sustuğu zamanlar geldi aklına. Oysa ne kadar çok konuşsa, ne söylese, hep eksik kalacaktı. Susarken ne geçiyordu aklından. Esirgerken sevgi sözlerini. Şimdi bir yirmi yılı daha olsun isterdi, Her günü, her saati, her dakikası, her anı, seni seviyorum diyerek geçirmek için...

-Manita yaptın yani kendine!
-Bu yaştan sonra manita olmaz...
-Seninle geyik muhabbeti bile yapılmıyor...

Yirmi yılda ne çok muhabbetler yaptık onunla. Ama yine de beceremedim geyik muhabbeti yapmayı. Şimdi kollarımın arasında uzanırken yapsak, geç kalmış olur muyduk? O'nunlayken yaşanılan hiçbirşeye geç kalınmadı. Ama daha çok yaşanılmadı diye kızdım kendime yalan değil. Dünyanın kendi kuralları vardı. hayallerimiz uymadı çoğu zaman ama hiç şikayet etmedik. Belki de çok sevmek böyle birşeydi. Bilemezken ne yapacağımızı, sadece birbirimizin tadını çıkarmak...

Derin bir nefes daha çekti içine. Nefes değildi bu. Düpedüz O'nu çekiyordu. Kollarını iki yana düşerken kızdı kendine. Neden daha çok sarılamıyor diye, kolları arasında sevildiğini hissettiği kadına. Zorladı kollarını. Parmaklarına söz geçiremedi. Ne olurdu biraz daha dokunabilseydi, o naif, kadife hissi veren dokunduğunda, yumuşak bedene... Dudaklarının arasından çıkan nefes değildi. O'nu özgür bırakıyordu artık. Son yirmi yılının anlamından vazgeçiyordu. Kapatmaya çalıştı dudaklarını. Olmadı... Teslim oluyordu artık. Güçsüzlüğünü hissederken, bedeninin üzerindeki sıcaklıktan başka bir şeyi kalmamıştı. Hala yanındaydı O...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder