11 Temmuz 2014 Cuma

Nevermind, I'll find someone you.

Günler geçti..
farkına varmadığım sürece sorun yok. kendimi kaptırıp yaşamak tutkusuna, akşamları sabaha, günleri geceye bağlıyorum. avucumda sıkı sıkıya tutmuyorum artık telefonumu ve ararsında duyamam diye sesini sonuna kadar açtıgım zil sesini, yine sessize alıp odanın bir köşesine bıraktım. okursun diye yazdığım sitelerede girmiyorum ne zamandır. ya da okursun bir gün diye yazmıyorum, sıradan tekrarlarımı saymazsak...

bana aldığın pantalonu, gömleği kışlıkların arasına kaldırdım. üzerinde yeşil beyaz inek resimlerinin olduğu fincanı da geçen gün, yanlışlıkla elimden kaydırıp düşürdüm... gönderdiğin deniz kabukları ve el yazın kullanılmayan bir çekmecenin müdavimi oldular. sana ilk maaşımla ne alacağımı sormuştun ya... ben de ne istersin dediğimde kızmıştın. önemli olan benim beğenip birşeyler almamdı. sana aldığım elbiseyi bir arkadaşıma verdim. sevgilisine hediye etsin diye....

aslında adresini hatırlayıp sana göndermeyi planlıyordum. ama demiştim ya, bittiğini anlayabilecek kadar büyüdüm ben. tek yapmam gereken artık buna inanmak. artık işlerim yolunda gidiyor ve sanırım iyi kazanıyorum. oysa ki nasıl da umursamazdım ve akışına bırakmıştım hayatımı... günler geçti ve ben her sensiz geçen günde, seninle yaşadıklarımın üzerinden geçtim bir bir... sonuna geldim şimdi. ruhumu arındırıyorum içimdeki bu acıdan. ve daha dikkatli yazıyorum artık. daha az devrik cümle, daha az kafiye, daha az imla hatası... sana anlatmak icin ezberlediğim masalları kız çocuklarına bırakıyorum... tuhaf bir boşlukta gibiyim... tarif etmeme yetecek kadar sözüm yok, belki de gücüm... geçti artık deyip avutmaya çalıştım bir süre, baktım geçmiyormuş. tamam deyip dayanmayı öğrendim... haklıydın... herkes kendi acısını yaşıyormuş içinde. ötelenmiyor ya da ertelenmiyor... görmezden gelsen bile ilk zayıflığından faydalanıp daha çok canını yakıyor...

sana yakın bir yerlerde hayatıma devam etmek gibi ütopik düşüncelerden de kurtuluyorum artık yavaş yavaş... yaşamak istediğim hayatla, yaşadığım hayat arasındaki uçurumdan düşüyor gibiyim. ikisine de tutunamıyorum. hala yaşadığım, yaptığım, söylediğim her söz dilimin ucunda... geçiyor yavaş yavaş ne kadar üzgün olsamda, ne kadar canım yansa da, ne kadar isyan etsem de geçiyor ve yaşıyorum... kanarken içimde bütuü kabuk tutmuş yaralar... benzetmelerden sıkıldım! benzemiyor çünkü yokluğun, anlattıklarıma... içimde ki bu sıkıntı, nefes alamıyor olmak, karşılıksız çıkması gibi, yaptığın önemli bir iş karşılığında aldığın çeklerin...

günler geçti...
ve ben hala hiçbir şey olmamış gibi bekliyorum. sanki en son bir yıl önce değil de, bir dakika önce konuşmuşuz gibi... zamanı durdurdum, avuçlarımı kanatsada sıkı sıkı tutuyorum... ihtiyarlamıyorum artık ve unutmuyorum. içime kazıyorum adımızın baş harflerini.
ölümümden sonra yapılacak otopside bulunacak belki de ölüm nedenim...
oysa ben hala yaşama nedenimi arıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder