18 Temmuz 2014 Cuma

hani zaman herşeye ilaç ya, yalanmış!

zamanla,
geçiyor mu?
az önce öpülmüş dudaklarının ıslaklığı?
kalbin deli gibi çarparken,
unutuluyor mu kulaklarındaki o uğuldama?
öğreniyor mu insan yaşamayı?
herşeye rağmen,
yenilmiş bir kalple,
becerebilir mu?
arkasına bakmadan yürümeyi?

zamanla,
inkar edilebiliyor mu?
inandığımız...
dimdik ayakta yaşarken bir ömrü,
saygıdan değil,
zavallılıktan, karşısında diz çöküp,
uysal bir kölelikle...
inkarlarımız en büyük sözlerimizi,
kelime oyunlarına sığınıp,
saklandığımız...
görünmez olunabiliyor mu?
zamanla,
unutabiliyor mu insan?
bütün yol boyunca elinde tuttuğu eli terleyen,
bir otobüs yolculuğunda,
omzu uyuşssada başının altında,
o saçlarının kokusu yok mu!
işte o koku,
sabah uyandığında,
yanındaki yastığa sinen,
o koku,
uçup gidiyor mu?
zamanla...

bir kadeh rakı,
bir kaç satır mısra,
belki de unutulacak ayıldıktan sonra.
bir hayale kapılmak,
olmayacak belki,
insan kanmayacak,
ama yaşanmışlık içinde,
o eskimiş an'lar için,
yenilerine surat asıp,
nankör bir köpek gibi,
hep mutsuz,
hep hırlayarak bakmak hayata...
geçer mi bu öfke?
sakinleşir mi insan?
zamanla....
o tutkusu dokunuşların,
etin ete değmesi,
ışık bile utanır,
giremez araya...
soğuk tutuşur.
alevleri sararken bedeni,
o kadar yoksul,
bir o kadar zengin bir sevişme anı,
düştüğünde aklına,
aylar geçsede aradan,
tahrik olmaz mı artık insan?
etkisi geçer mi bunun?
zamanla...
düşünmekten yorgun düşer,
duası yetmez kaderine.
uyanası gelmez.
bir zamanlar sığamadığın,
şimdi ise bir türlü dolduramadığın,
o yatakta...
yapayalnız ve kederli,
kaybolan yıllardan arta kalan,
şerefli bir yenilgi.
ne zaman kazandık ki biz?
şimdi bırakıp kendimizi zamanın nadasına,
herşey düzelecek diye,
umut sarıyoruz kırıklarımıza...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder