Günler geçti..
farkına varmadığım sürece sorun yok. kendimi kaptırıp yaşamak tutkusuna,
akşamları sabaha, günleri geceye bağlıyorum. avucumda sıkı sıkıya
tutmuyorum artık telefonumu ve ararsında duyamam diye sesini sonuna
kadar açtıgım zil sesini, yine sessize alıp odanın bir köşesine bıraktım.
okursun diye yazdığım sitelerede girmiyorum ne zamandır. ya da okursun
bir gün diye yazmıyorum, sıradan tekrarlarımı saymazsak...
bana aldığın pantalonu, gömleği kışlıkların arasına kaldırdım. üzerinde
yeşil beyaz inek resimlerinin olduğu fincanı da geçen gün, yanlışlıkla
elimden kaydırıp düşürdüm... gönderdiğin deniz kabukları ve el yazın
kullanılmayan bir çekmecenin müdavimi oldular. sana ilk maaşımla ne
alacağımı sormuştun ya... ben de ne istersin dediğimde kızmıştın.
önemli olan benim beğenip birşeyler almamdı. sana aldığım elbiseyi bir
arkadaşıma verdim. sevgilisine hediye etsin diye....
aslında adresini hatırlayıp sana göndermeyi planlıyordum. ama demiştim
ya, bittiğini anlayabilecek kadar büyüdüm ben. tek yapmam gereken artık
buna inanmak. artık işlerim yolunda gidiyor ve sanırım iyi
kazanıyorum. oysa ki nasıl da umursamazdım ve akışına bırakmıştım
hayatımı... günler geçti ve ben her sensiz geçen günde, seninle
yaşadıklarımın üzerinden geçtim bir bir... sonuna geldim şimdi. ruhumu
arındırıyorum içimdeki bu acıdan. ve daha dikkatli yazıyorum artık. daha
az devrik cümle, daha az kafiye, daha az imla hatası... sana anlatmak
icin ezberlediğim masalları kız çocuklarına bırakıyorum... tuhaf bir
boşlukta gibiyim... tarif etmeme yetecek kadar sözüm yok, belki de
gücüm... geçti artık deyip avutmaya çalıştım bir süre, baktım
geçmiyormuş. tamam deyip dayanmayı öğrendim... haklıydın... herkes kendi
acısını yaşıyormuş içinde. ötelenmiyor ya da ertelenmiyor... görmezden
gelsen bile ilk zayıflığından faydalanıp daha çok canını yakıyor...
sana yakın bir yerlerde hayatıma devam etmek gibi ütopik düşüncelerden de
kurtuluyorum artık yavaş yavaş... yaşamak istediğim hayatla, yaşadığım
hayat arasındaki uçurumdan düşüyor gibiyim. ikisine de tutunamıyorum.
hala yaşadığım, yaptığım, söylediğim her söz dilimin ucunda... geçiyor
yavaş yavaş ne kadar üzgün olsamda, ne kadar canım yansa da, ne kadar
isyan etsem de geçiyor ve yaşıyorum... kanarken içimde bütuü kabuk tutmuş
yaralar... benzetmelerden sıkıldım! benzemiyor çünkü yokluğun,
anlattıklarıma... içimde ki bu sıkıntı, nefes alamıyor olmak, karşılıksız çıkması gibi, yaptığın önemli bir iş karşılığında aldığın çeklerin...
günler geçti...
ve ben hala hiçbir şey olmamış gibi bekliyorum. sanki en son bir yıl önce değil de, bir dakika önce konuşmuşuz gibi... zamanı durdurdum,
avuçlarımı kanatsada sıkı sıkı tutuyorum... ihtiyarlamıyorum artık ve
unutmuyorum. içime kazıyorum adımızın baş harflerini.
ölümümden sonra
yapılacak otopside bulunacak belki de ölüm nedenim...
oysa ben hala
yaşama nedenimi arıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder