8 Ekim 2017 Pazar

uyku sorunu

onlarca boşanma davasını kazanmış bir avukatın evlilik kararı alması gibi ironik bir hayattı bizimkisi. bir o kadar da hesaplı, hesapların tutturulamadığı. başkalarının yardımıyla ayakta kalan insanların hayatları kendine ait değildir artık. bir yabancı gibi içine tutsak yaşarlar bedenlerinde. hırsları, istekleri, öfkeleri arzuları hep başkalarının gözünde nasıl görünür diye dizginlenir, hep yarısında vazgeçerler yaşamaktan, yine de yaşarlar. gülümser gibi yapıp küfürler mırıldanırlar, kime neye belli değil. Belli etmemek gibi bir yetenek geliştirirler mecburen, çünkü sahip oldukları başkalarının lütfettikleridir. bunu bilmek ağır, bununla yaşamak daha ağır, unutamamak her gece yeni bir isyanın bastırılması için uğraşmaktır, uyuyamamak dedikleri...

telefon kartı bitse bile çöpe atmayıp saklayanlardandım ben... sanki o kartı saklamazsam, yaptığım tüm konuşmalar yalanmış gibi gelecek diye... Gerçekçi hayaller kurmaya çabalıyorum uzun zamandır. Gerçekleşebilme olasılıkları yüksek olsun diye. Kaybetme ihtimali binde bir olan ama kazansa da kar ettirmeyecek bahisler oynuyorum. Sırf kazanmış olabilmek için, ama onları bile kaybediyorum. şaka gibi, en soğuklarını derin dondurucusunda muhafaza etmiş hayat, en ihtiyacımz olduğunda sıcaklığına çıkarıp suratımıza vuruyor durmadan.

Başkalarının o kadar kolay elde ettiklerine ulaşabilmek için bir tarafımızı yırtıyor olmamız ve buna rağmen en fazla kıyısına gelebilmemiz bir lanet gibi çökmüş üzerimize. Şükretme müeesesi devreye hep böyle zamanlarda giriyor. Boşuna değil diyanet işleri başkanlığının bütçesinin bu kadar çok olmasının. Ülkenin yüzde sekseni isyan edecek olsa zengin kalmazdı. Bu yüzden yüzde sekseni şükretmek için diyanet işlerinden yardım talep ediyor.

işe gidip gelebilmek için verdiğim yol ücretine çalışıyor olmamı kim izah edebilir ki bana? Ve birilerinin bir akşam yemeğine verdiği paranın bundan fazla olmasını... Tüm gün el arabasıyla çöpleri karıştırıp kartonları toplayarak aç kalmamaya çalışanları göstererek şükretmem gerektiği konusunda vicdanımın üzerine oynamak böyle bir bütçe gerektiriyor olmalı. Başarıyorlar, yoksa dünyanın öbür ucunda sırf dindaşlarımız diye birilerine yardım istemek cüretine girmezlerdi. Sokağımızda faturasını ödeyemedi diye elektriği kesilen komşumuza yardım etmek yerine....

Sahi, siz hala dünyanın öbür ucunda yardıma ihtiyacı olanlara gönderdiğiniz paranın yerine ulaştığına inanıyor musunuz? Amacı insanlığa yardım olan kuruluşların, sokağınızdaki insana değil de, binlerce kilometre uzaktakilere yardım toplaması sadece bana mı tuhaf geliyor? Mesela kredi kartına sekiz taksitle kurban kestirmek yerine, o parayla maddi imkanları olmayan bir çocuğun okul masraflarını karşılasaydık, ya da parası olmadığı için ameliyat olamayıp ölüme gün sayan birine yardım etseydik, daha mı az sevap kazanacaktık Allah katında? İnsanlarımızın et yiyememekten daha büyük sorunları var artık. Açlık gibi, sağlık gibi, eğitim alamamak gibi... Ama biz kendimizin cennetteki yerini garanti altına alabilmek için hacca gidip arabistan ekonomisine katkıda bulunmayı tercih ediyoruz. Çünkü mümin kardeşlerimizin paraya ihtiyacı var... Din ticaretiyle cennetten yer satın alıyoruz ve kimse bunu sorgulamıyor bile. Gerçek İslam bu mu? 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir!' sözü lafta mı kaldı? Komşusu açken kurban kesen, hacca giden bunun için para harcayan, harcadığı parayı ne uğruna veriyor? Gerçekten vicdanımız rahat mı bu ibadetleri yerine getirirken? Cennetteki yerimizi garanti altına alalım da, bu dünyada kalanlar umurumuzda değil demek neresine sığıyor İslam felsefesinin?

ansızın içinde hissedersin, özenle kendine uzak tuttuklarını
inkarların işe yaramadığını anladığında
geç olur
yeni bir yalan için
yeni bir şehir beğenirsin haritadan
gitsen hayalini kurarken
yaşadığın tutsaklık
kaçsan
nereye?
kimden?
yel değirmenleriyle savaşmaktan yorgun
kılıcı kınında
zırhı üstünde ağır gelir
aşkı yüreğinde
aklı bir ayılsa
neler yapacak...
gözlerinden anladıkları
bir orgazm ertesi üşümek gibi
gelir tenine
 neye sarınsa
kime sarılsa
ürkekliğinin esrinde uykusuyla
içini çekse kollarında
açar gözlerini
sanmış gidecek gibi
usulca sarılmak geçer içinden
uyanmasın diye
duasına sığınır
dokunsa
ayılır belki sarhoşluğundan
şehrine geri döner
göçebe kavminden geldiğin için mi
her şehrin aşinası
kaldığın her ev
biraz daha yabancı
her yattıtğı yatak
kalk git artık diyecek
her kadın
içini çekse
kendinden bilecek...
yar'dan düşmüş
yarısını yazmış yarasının
sustuğu yer
yeni bir şehir
alıp başını geldiği
aklı geldiği yerde kalmış
kalbi kadında
içini çeken
ayağını çarpsa yürürken
kendinden bilecek...

hakkını verdik her sevişmenin
iklimi bozulmuş bir cografyanın
ansızın başlayan sağanak yağmuru gibi
dur durak bilmezken
durmuş aniden
ıslanmışız
iliklerimize kadar yorulmuşuz
karışırken birbirimize
uyanmayacakmış gibi
uyandık diyelim
inanmayacakmışız gibi
yalnız olduğumuza
kalbi kırıkların ülkesinde
görmemeyi öğrendik
ağlarken belli etmemeyi
dolu dizgin sevişirken
yorulmamayı
her bitişin ardından
daha büyük şehvetle sarılmayı
şimdi senin içinde çarpan kalp benim
benim içimdeki
kanatlarını açmış
yükseliyor alabildiğine...
öpüyorum tuzlu teninden
bu kokun var ya
siniyor ya üzerime
 uyandık diyelim
birbirimizden izler bulacaklar üzerimizde
biraz sen kalmış ben de
biraz ben
aklında
uyanmak buna engel mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder