16 Kasım 2016 Çarşamba

Bilinç'ötemden yansımalar-14

elinde fotoğraf makinesi,
gördüğünü her zaman çekebilir mi insan?
sığdırabilir mi küçük kahverengi,
şeffaf negatiflere...

insan sustuğunda mı daha suçlu?
konuşamadığında mı?
tamam dersen eğer bir gün,
kabullenmişlikle suçlanacaksın!
demediğin her an
bir tsunami yaklaştıkça üzerine
çıkacak daha yüksek bir arayacaksın...

evsizlerin istilasına uğramış,
duvarlarındaki boyası döküldüğü için
gri sıvaları altından tuğlaları
çürümüş dişleri ortaya çıkmış sırıttığında
oturduğu sandalyede bir zamanlar üzerine tam gelen
artık saklayamadığı göbeğinin üzerine toplanmış
atletiyle
bedeni orantısız gelişmiş
dudağının ucundan ayrılmayan sigaranın dumanı
zaman zaman gözüne girdiği için
koluna silmiş gözyaşlarını
yoksa ağlamak
indeksinde bile yer almıyor arka sayfalarında ki
kalın etli parmaklarıyla yazmaya çalıştıkça
incecik zarif kadının ayrıntılarını
öksürüğüyle kesilmiş rüya
açık alnını kapatsın diye gereğinden fazla uzattığı
kır düşmüş saçları
ne yana tarasa inadına sanki
ya yatmaz
ya kalkmaz
koca kalcalarıyla ezdiği sandalyesinden kalkmadan
eğilip yerde duran biradan
bir yudum daha almış
evsizlerin istilasını anlatacakmış oysa
bedenine yerleşen ruhsuzluğu
benzetecek daha iyi bir yalan
uyduramamış...

neyi nasıl anlatacağımı kestiremiyorum
kelimeler beynimin içinde sağa sola çarpıp duruyor
tutunamıyor gibi hissediyorum
oysa ki bir sekilde alaya alırdım
ya da görmezden gelirdim
ya da bırakırdım kendimi
düşsem bile ayaga kalkardım diye
hep rahattım
ama şimdi sanki hiçbiri olmuyor
yerçekimsiz ortamda gibiyim
sanki söylediklerim havada kalacak
kırk yaşında ki yüreğime
yirmisinde sıktığım kurşunla ölüyormuş gibiyim
belki de çoktan öldüm ben
kabul etmek istemiyorum...

susuzluktan çatlamış dudağımdan kan sızıyor,
ölüler kanar mı?
kanamaz...
nedir peki bu ruh hali?
halsizliği...
her güzel şeyden önce, sonra ızdırap vardır!
güzel neredeydi?
sonrası olacak mı?
uçmaya alışmış insana boşluklar koymamalı!
şaşkınlığım neden?
kanatlarını kullanmadığın için korkuyorsun, düşmekten...
oysa ben oturup bir kaldırım kenarına
soluklanmak istiyordum sadece...
bazen, dedi kadın,
keşke dediklerin başkasına,
onların maalesefi sana kalır...
olur öyle...
affetmek mi yok saymak mı?
seç birini, dedi kadın...
hiçbiri! dedim...
kendini affetmekle başla
dedi kadın
kendimi affetmek demek
bir daha tekrar etmemek demek hataları
böyle yükümlülüker altına sokmak istemiyorum kendimi!
doğru düzgün aklı başında uslu bir adam olmayacağım ben!
dedim
olma
dedi kadın...
ne yapayım peki?
dedim
sevişelim dedi,
gömleğinin düğmelerini açarken yukarıdan aşağıya
kadın...
alt tarafı hayat işte,
öyle bir noktaya getirir ki seni
sevdiklerinle savaşırken
nefret ettiklerinle sevişirken bulursun kendini...
dedi kadın gömleğinin son düğmesini açarken.
örtüleri kaldırdıkça gözlerimin önünden
daha da parlıyor bu ışıklar
kalakalıyorum
teninin kıvrımlarında
seçilmiyor ayrıntılar bir yerden sonra
dokunulası hayaller sarıyor aklımı
ayrıntıyı görmekle uğraşma artık!
diyor kadın
şikayet etmeyi bırak ve yaşa artık!
elimi tutup
sıcacık göğsünün üzerine götürürken...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder