22 Haziran 2016 Çarşamba

Bilinç'ötemden Yansımalar-8

En sevdiğim renk gri. Büyük harfle başlama alışkanlığımı kaybettiğimden beri cümlelerime, mutlaka bir freud meraklısı bunun nedenini kendimi küçümsemek olarak algılayacaktır. Davulcunun gürültüsünü bastırmak için kulaklığımı takıp müziğin sesini sonuna kadar açabilirdim ama kulaklık kullanma engellesi olduğumdan dolayı satırlarımı eşsiz davul melodileri eşliğinde yazıyorum. Bu gece bir eksiklik var aslında. Otomatik silahlarıyla birileri çıkıp etrafa ateş etmiyor mesela... Bu arada davul çalan arkadaşın davula küfür ettirmeyi başarmasına saygı duymaya başladığımı itiraf ediyorum.

paragraf başları iki parmak içeriden yazılmalı. Öyle öğretilmişti ilkokulda ki dilbilgisi derslerinde. Eminim bu yazdıkları okuyacak olsa öğretmenim tüm emeklerinin boşa gitmiş olduğunu görüp içlenirdi. Ramazan ayıyla ilgili bi sorunum yok aslında, sadece sırf gürültü yapmak için çalınmasaydı sahur davulları daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Neyse konumuzun bununla bir ilgisi yok değil mi? 

şekilcilik toplumumuzun yaşam tarzı haline geldiğinden beridir, etrafıma bakmayı bıraktım. gördüklerimin mantıklı açıklamaları yok aslında herşey olamayacak kadar basit. Artık hayatta olmayan büyük yazar ve şairler iyi ki bugünlerimizi görmemişler diyorum bazen kendime. Çünkü anlatmaya kalkacak olurlarsa kendi yazdıklarından iğrenebilirlerdi. Benim gibi geçiş dönemine denk gelen ve kısmen de olsa değişime uğrayanların doğal bir bağışıklığı var artık. Bu yüzden hala yazabiliyorum sanırım. Ama bu bağışıklık aklımın zarar görmesine daha ne kadar süre engel olabilecek ben de bilmiyorum.

en sevdiğim renk gri değil aslında. ben siyah ve beyazın sorululuğunu taşımak zorunda olmamak için griyi seçiyorum. Çünkü grinin kirlenmeme derdi yoktur. Çünkü grinin keskin, net bir sınırda durma zorunluluğu yoktur siyah gibi. Her ortamda bulunabilir gri, ve kimse onu farketmez. Diğer renkleri ayırtedersiniz. Mavi elbiseli kadın, yeşil gözlü adam, sarı saçlı küçük çocuk, siyah tüylü köpek, kırmızı güller köşedeki çiçek satıcısı çingenenin kaldırıma koyduklarının en önünde... Mesela odanın duvarları buz mavisi olur, çatılar kırmızı... Neden kiremitleri kırmızı renkte yapmışlar ki? Neden mavi değil? mesela Gri vapur görmedim ben hayatımda... Gördüm mü yoksa? İŞte tam da anlatmak istediğim buydu...

ingilizce şarkılar dinleyip, yarımdan daha az bildiğim kadarıyla aradan bazı sözcükleri yakalayıp, anlamlar yüklemeye çalışıyorum. Aslında müzik ve şarkıcının ses tonu yetiyor, benim Türkçe'ye çevirmeye çalıştığım sözleri değil, o şarkının söylenirken ki ifadesi. Yazıyor olmanın konuşuyor olmaya göre en güzel yanı da bu değil mi zaten? Bir cümleye başladığında sonuna gelene kadar on tane farklı düşünceyi aklından geçirip, anlatmak istediğine en iyi hizmet edecek kelimeleri daha rahat seçip değişiklik yapabiliyorsun. Oysa konuşurken, söylediklerinin farklı anlamlara da gelebileceğini ancak söyledikten sonra görebiliyorsun. İş işten geçtikten sonra, bu anlam karmaşasını düzeltmek için on tane daha cümle konuşman gerekiyor. yanlızlık zor zanaat adaşım, iki sıfır geriden başlıyorsun her sohbete ki kötü yanı, o iki golü de kendi kalene atıyorsun. Sonra uğraş ki çıkarabilesin...

kalbi aşk geçirmez dedikleri benimki gibi mi? sessizce toprağa verir gibi yazıyorum sevdiklerimi. Yazınca geçiyor... bazen anımsadıklarım örtbas edilemez gibi olunca, çığrımdan çıkıyorum, 84 parça yemek takımı küçücük koliye nasıl doldurulur biliyor musun? Bir defa boşalttıktan sonra asla yerleştiremezsin. Hep bazı parçalar dışarıda kalır, zorlarsın o kutu kapanmaz, biraz daha zorlarsan kırılır. İşte bu anımsama, bu çığrından çıkma halleri hep böyle. Zamanında nasıl yaşanıp, anı'ya dönüştürülmüş bilemezsin, sonra dan hatırlayıp yeniden unutmaya çalıştığında...

en sevdiğim renk gri... Maviciler var bir de siyah hastaları... Kırmızı ve pembe meraklıları, sarı ve yeşil fanatikleri var... Ama kimse griyi sevmez. Kirlidir çünkü... Kırma bir renktir. Çok ciddi görünür, ağır bir havası vardır. Hiç eğlendirici değildir mesela. Kimse gri bir gökyüzü hayal etmez ya da gri deniz... Fırtınalar sever griyi. Mesela insanlar yağmuru sever de, yağmuru taşıyan gri bulutlardan nefret ederler. Mesela en güzel, güneşli havalarda yapılacak hayallerini hep gri kasvetli havalar altında kurarlar... belki de okurken bayıldıkları o çok güzel şiirler, hikayeler, romanlar hep o gri havalarda yazılmıştır, kimse önemsemez bunu. Onlar maviyi sever, siyahı, beyazı, yeşili, sarıyı... Gri hiç umursamaz bu sevgisizliği, işine bakar sadece... Olması gerektiği gibi...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder