15 Kasım 2015 Pazar

otel odası yalnızlığı...

hoşgeldin, otel odası yalnızlığım...
günahlarını saklayan beyaz çarşafların,
küçük penceren, tek kişilik dolabın,
bozulmasın diye düzenin,
olabildiğince sessizlik duvarlarında,
ne çok iç çekiş saklamışsın...

hoşgeldin, otel odası yalnızlığım.
tüplü küçük ekran televizyonunda,
az kanallı, çok renkli sohbetlerin,
görünmesin diye mi loş ışığın?
üzerindeki sigara izlerini, komidinin...

hoşgeldin, yalnızlığım...
penceresinden tanımadığım sokakların,
yabancısı olmak bir şehrin,
yirmi beş metrekarelik bir otel odasına sığar mı?
bunca yıldır kaçtıkların...

hoşgeldin...
bir kadeh daha doldur kendine...
unutamıyorsan,
yeterince içmediğindendir...
ayıldığında üşürsün diye,
bir battaniye daha iste,
oda servisinden...

koridorlarından gelen ayak sesleri,
kapının önünde durmayacak hiç kimse,
kimse açmayacak,
kendine kapattıklarını...
perdelerini açık bırak,
mahremiyetinden utanacak ne kaldı?

hoşgeldin yalnızlık!
uzun zaman oldu,
seninle kaçamak yapmayalı bir otel odasında...
şimdi soyun ve yanıma uzan,
konuşalım sadece,
birbirimize dokunmadan...

unutmadım seni!
ne zaman kapılıp gitsem,
insan arasına,
ne zaman,
girsem bir kadının kolları arasına,
aklımdaydın...
bir gün gelip bulacağını beni,
hem de en alıştığım anda,
gösterip kendini,
yüzümdeki gülümsemeyi silip,
bakışlarıma durgunluk,
sözlerime keder ekleyeceğimi,
unutmadım...

hoşgeldin,
otel odası yalnızlığım...
çift kişilik yatağının bir ucuna kıvrılıp,
bozulmasın beyaz çarşafları,
farkedilmesin orada kaldığım,
mümkün olduğunca sessiz,
mümkün olduğunca çaresiz...
çaresiz,
yalnızlığım,
bunu mu bekliyordun?
dizlerimin üzerine düşüp,
seni çağırmamı mı?
zaten hiç gitmedin ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder