23 Kasım 2015 Pazartesi

bir delinin konuşması...

alev alev yanıyorum,
görmezden gelerek,
derimin su toplayan yerlerini,
yaralarınla oynayıp durma,
kabuğun altında,
yeni bir yaradan başka bir şey yok!
kanatıp durduğun,
kafiyesi olacak,
eski bir şiirin...

sığdıramadıklarımı yazıyordum.
şimdi yazamadıklarımı susarken,
kimin hayatı bu?
kimin istedikleri avuçlarımdan akıp giderken,
umursamıyorum.
o halde neden durup durup,
bir mesaj yazdın mı diye,
telefona bakıyorum?

sonbahar mı düşüyor yaprak yaprak kaldırımlara,
akşam mı oluyor?
hüznün karanlığı,
sarı ışıklar altında siniyor duvarlara.
fotoğraflarda yaşanan aşkların,
satırlarda son bulması,
ne çabuk tükettik koskoca bir dünyayı?
yağmur bile kararsız,
kuraklığım dudaklarımda,
öpsen geçer belki,
öpsen
dile gelip konuşur mu?
uzun pardesüsü üzerinde,
deli görünümlü suskun ihtiyar.
bir vitrine konulup,
ilgi çeksin diye,
hareketsiz dururken,
aklından geçenler,
dinlenmeye değer mi?

ne çok, seninle yapılamayacaklar biriktiriyorum içimde.
ne çok,
seninle yaşanamayacaklar...
insan nasıl içlenir ki?
sahip olmadıklarını kaybettim diye...
sahip olmadıklarını içine koyarken,
baştan razı bu kayba,
sonra neden şikayet eder ki?

en doğru kelime hangisi?
uzun sessizliklerle kesilen konuşmaların ardından.
paylaşma sorunumuz olmadı bizim,
paylaşamadıklarımızı büyüttük durmadan.
oysa bakışmak bile yetecekti,
sabahın bir vakti uyandığımda,
yanında olmak,
huzur,
böyle bir şey miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder