13 Aralık 2013 Cuma

teslimiyet...

ne kanımda ki alkol oranları tutuyor artık,
ne de sevdayı konu alan kelimelerin kafiyesi.
tarifi bir türlü tamamlanamamış,
sonradan yapılan eklemelerle tadı iyice bozulmuş gibi,
parmaklarımın ucuna gelene kadar kuruyor hislerim.
aklıma böyle bir kaybı nasıl anlatırım?
bilmiyorum...
en çok,
seni seviyorum dediğim zamanlarda,
en az,
senin bana bağlandığın kadar,
kendimi sana bağladığım,
ipini çözünce bu uçurtmanın,
saçlarını sımsıkı bir arada tutan tokaların,
yorgun alnına düşerken turuncu ayrılığın,
senin alıştığın,
benim yokluğum,
benim kabul edemediğim,
bu uzaklık...
tenimde yanıp duran,
kafiyesi bir türlü tutturulamayan...

seni istediğimi bildiğin için mi?
bu kadar uzaksın bana...
bitiyorsa eğer bitmiştir!
aksini ispat etmekten yoruldum...
onsekiz yaşında küçük bir çocuğum hala.
telli arabalarım, camdan bilyelerim, gazoz kapaklarım...
hala küçük bir çocuğum,
gozlerimin içine bakınca görebileceklerin,
ağır bir hüzün deryasından başka bir şey değil!
dudaklarımda ki tebessümden arda kalan,
nokta kullanılamayan cümlelerim...

uyandım.
gozlerimi açtığımdan beri ihtiyarlıyorum.
kafamın içinde ki her düşünce kabuk bağlıyor.
doğru kan gurubu bulunamadığı için,
yogun bakımda tutulan hasta gibi bedenim.
dijital makinalardan aldığım sen takviyelerim yetmiyor.
ne biri fişini çekiyor,
ne de izin veriliyor yüce yargı tarafından...
yüce yargı bir süredir başka işlerle meşgul!

varlığım karşılıksız bir armağandı,
karşılıksız çıktığım için belki de,
üzeri karalanıp teşhire sunuldum...
şimdi elimde telli arabalarım.
bitmişse bitmiştir!
zorlandığım bunu anlamak.
belki de bu yüzden bir türlü susup,
alıp aklımı başıma,
ellerimi cebime sokup yol alamayışım...
durup durup aynı kafiyeyi kurarken,
nasıl oluyor da bir kadına
bu kadar kolay teslim oluşlarım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder