17 Ağustos 2013 Cumartesi

hayat kırıntısı

karanlık suda taş sektirmeye çalışan
çocuk gibiyim
çarpma seslerini hesaplıyorum
durup bir trafik lambası dibinde
ikaz sesini bekleyen kör gibi
-şimdi karşıya geçebilirsiniz...
önümden geçip giden motor seslerinin azalmasını beklerken
koluma giren bir yabancı
-şimdi güvendesiniz...

yenimi uyanıyordum uykumdan
bu mahmurluk
bu kafa karışması
hangi zaman diliminden alıntılanmıştım
lise ikinci sınıf tarih kitabında
iki buçuk sayfa toplamında anlatılan
hani şu okul bitince unutulacak derslerden olur ya
kimisi sınav ertesinde unutulanlardan

tehlike anında camı kırınız'larla büyütülmüş
ve hep bir tehlikenin eşiğindeymiş gibi
tetikte geçmiş
sıyrılıp bu eziklikten
ağzını açıp konuşamamış
belkide bu yüzden hep fırsatlar kaçtıktan sonra
farkedip
yeni kayıplar karşısında ürkmüş
sebat etmiş
ne zaman başını kaldıracak olsa
daha sert bir tokatla yanakları kızarmış bir çocuklukla
geçti çağlarımız
bu yüzdendir şimdi
sivrilmesin diye dillerimiz
olur olmaz herşeye susmalarımız...

kasıtlı yapmıyordum oysa
hayat zorluyordu beni durmadan
kimleri yormadıki şimdi
beni yoruyor diye yakınmalarım
kırılan kadeh seslerini meze yaparken çaresizliğime
bir insan hayatına kaç mucize sığdırılabilirdi ki?
ve bu insanın ben olabilme ihtimali
binde kaçtı ki?
nasılda tozlanıyor rafları
üzerinde anıların saklandığı
geri dönmemek ayıpmıydı?
hatırlamamak?
bir insan hayatında kaç geçmişi gömerek saklayabilirdi ki?
yüzü boyalı bir palyaço edasıyla gülümserken
yüzündeki boyaları akmaya başlamadan
ne kadar ağlayabilirdi ki insan?
kısmende olsa haklıydım aslında
baktığım yerden doğruydu
kafamı çevirmek aklıma bile gelmemişti
soğuk esprilerine maruz bırakılmış kaderin
olur olmaz herşeye gülümserken
bu oyunculuksa eğer
kim verecek başarı ödüllerimizi
ve neye göre değerlendirelecek?
ne kadarını oldurabiliyoruz hayal ettiklerimizin?
ya olduramadıklarımız?
kaç satıra saklayabilrsin ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder