11 Haziran 2016 Cumartesi

.Bilinç'ötemden Yansımalar-6

Kalıtsal rahatsızlıklarım yoktu benim. En fazla yaşarken edindiğim alışkanlıkların zamanla ruhumu terketmemek için direnmesi karşısında zayıflık gösterdiğimi itiraf edebilirim. Karakterlerim arasında otoriter ve başına buyruk olanlarını en çok sevdiğimi de itiraf edebilirim. Kaldı ki bugünlerde en çok ihtiyacım olanlar da bu özellikler değil miydi? İyi huylu, mülayim yanımın yaptıklarının bedelini sonraki yıllarda ödüyor olmaktan şikayet etsem de, dinlemeden edemiyorum. Başkası benim yaşadıklarımı bana kendisi yaşamış gibi anlatsa, nasıl bu kadar salak olabileceği konusunda mantığımla ciddi tartışmalara girebilecekken, bunları bizzat yaşıyor olmam, şaşırtıcı bile gelmiyor artık.

Kendimden her türlü davranışı ve tepkiyi bekler hale geldim. Bu etrafımdakiler için şaşırtıcı, beni tanıyanlar için endişe verici farkındayım. Tanımayanlar için sorun yok. Kafaları karışşsın istemem ama şu an bu satırları okuyorsanız, karışıklık için özür dilemem gerekiyor. Charles Dickens ile aramdaki benzerlikleri farkettikçe onun gibi bir dahi olmamanın ezikliğini hissetmeye başladım. Bu da başka bir itiraf ama yeni farkına vardım. Büyük bir yazar olma hayaliyle kendimi avuturken, kaybettiğim zamanın telafisi olmayacak. İçine düştüğüm bu kaos halini yaşamanın zorluğu yetmiyormuş gibi aklımdaki pandora kutusunu açıp, bütün hırslarımı ve kötülüğümü dünyaya yayıyorum. Kendi kendine konuşuyor olmaktan daha büyük dertler açıyorum başıma. Kimse bilmiyor. Kimsenin bilmemesinin rahatlığıyla belki de, bu kadar umarsız ve plansız yaşıyorum.

En son geleceğe dönük planlar yaptığımda başta herşey yolunda gidiyordu. Yola girmemekte inat eden ruhum ısrarla uyarsa da beni, bunu huysuzluk olarak nitelendirip görmezden gelmek de, mantığımın bana attığı en büyük kazıklardan biriydi. Şimdi düzenli olarak her çekilişe bir piyango bileti alarak, daha düzgün ifade edecek olursak, kalan son paramla yeni bir umut satın alarak, kaçınılmaz sonu erteliyorum, her defasıda on beş günlük vadelerle.

Başıma gelebilecek her türlü olumsuzluğu hesaplayıp, gardımı yukarıda tutmaktan yoruldum. İşin kötü yanı, her şeye hazırlıklı olurken, bazı olumsuzluklara kendim neden oluyorum. Sonra bunları düzeltmek için daha çok yoruluyorum. Diyebilirsiniz ki, bu kadar düşünme, ayrıntıya girme, bırak hayat olduğu gibi gelsin. İşte o zaman da düşünebileceğim ne kadar kötülük varsa yine başıma geliyor ve bu defa da neden düşünüp önlem almadım diye kendime kızıyorum. Sonuç olarak, kaçınılmazı yaşayacaksam, bunun nasıl olacağı değil, olduktan sonra ne hale geleceğim önemli. 'Umarım hiçbiriniz benim olduğum duruma düşmezsiniz' dersem, ne demek istediğimi anlamış olursunuz.

Tüm iç bunalımlarım, git gellerim, bu düşüşlerim, aklımın oyunları, kendimle sevişmelerim, nefretlerim, alaattinin lambasına yeterince şefkat göstermediğim için mi, içindeki cin çıkıp ortaya kurtarmıyor beni?  Yeterli basınç altında elmas'a dönen taş parcaları olurmuş ya... Ben neye dönüşeceğim? Bu düşünce de bir çeşit umut değil mi, aklımı kaçırmamam için... Ya çoktan kaçırdıysam? Kim ispat edebilir ki deliliğimi? Ya da eskisinden daha aklı başında olduğumu...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder