9 Mart 2016 Çarşamba

Bilinç'ötemden yansımalar-4

Çıkmaz dediğin yollara bir yenisini eklerke, girdiğin o yolun çıkması, ve şaşkınlığın... Ardından kaybolacağını bilsen de ilk andaki o şaşkınlık mutlu eder insanı. Acizliğe alışmışken bu kadar, bir çıkar yol bulup, umut adındaki zehri damarlarına enjekte ederken, ve kanında yayılırken, nasıl da canlanırsın. Her sabah uyanırsın, ama her sbah ki gibi açmazsın gözlerini. Kalkar güzel bir kahvaltı edersin, gülümsersin yüzünü yıkarken duvarda asılı aynaya. Hava dün sabah ki kadar soğuktur, titriyorsundur, ama kimin umurunda? Yatağını toplarsın belki, yıllardır toplamadığın gibi. Yerdeki kitapları alır raflara dizersin. Pencereni açıp evi havalandırırsın soğuk olması kimin umurunda?

Bir kız çocuğu öpebilir diye dudaklarından, daha özenli fırçalarsın dişlerini. Biraz daha fazla sıkarsın parfümünden. Pantalon, gömlek ve mont renklerin birbirine uysun diye düşünürsün giyinirken. Yola çıktın ya, daha dik yürürsün mesela... Üzgün birini görsen sormak gelir içinden; hayat bu kadar güzelken, neden asıyorsun suratını?

Tüm bunlar hep, o çıkmaz diye girdiğin sokağın, çıkmasından işte... Nereye çıktığını önemsemezsin...Çıkmıştır işte bir yere önemli olan bu değil mi? Mavi ve pembe renkleri daha çok hayaller kurarsın artık. Piyangodan para çıkmamış bu çekilişte de, kimin umurunda? Fakirim ama işte bu yol çıktı bir yere.... Nereye...

Kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar eğlenceli değildir. Çünkü umursamazlar, çünkü 'umut' adındaki zehre karşı bağışıklıkları vardır. Kış güneşlerinin aldatıcı sıcaklığında ısınmak yerine, arkalarını dönerler. Huysuzdurlar, sürekli şikayet ederler. Kaybetme korkusu taşımazlar. Bu yüzden tanrı korkusuz bu insanları sevmez. Bir gün onlara olmayacak bir şey vaat eder. Girdikleri yolu bir yere çıkarır. Öyle şaşırırki, kaybedecek birşeyi olmayan insan. Bir anda kapılıverir büyüsüne, mücizelerin gerçek olacağına inanır. Yolun çıktığı yere varıncaya kadar, zehirler aklını 'umut'la... Sanki onca yıl onun canı yanmamış gibi, sanki onca yıl hep düşmemiş gibi, ayakta durabileceğine inanır. Doğrulur dizlerinin üzerinde. Başını kaldırır. Ne dişlerindeki ağrı, ne bedenindeki ihtiyarlık, hepsi kaybolmuştur yeniden doğmuş gibi. İşte şimdi eğlenceli kısma geldik.

Yolun çıktığı yer, bir aldatmacadan başka bir halt değildir. Kısa da olsa bir süre, yaşamayı hisseder. Kazandığını hisseder. Sarılır elindekilere. Çünkü kaybedecek bir şeyi yokken, kaybetmek için endişe etmez.O halde? O yol sonunda kaybedeceği birşeyler vermek gerek eline. Ne kadar sıkı sarılırsa, kaybedince vereceği tepki o kadr eğlenceli olacaktır. O yolun çıktığı yerde hayatının anlamını bulur. Sabah olur, yol kapanır. Yeniden kaybetmiştir. Yıllardır kaybediyor olmaktan, buna alışmaktan daha zordur. Kazandığını sandığında, tek başına uyanmak. Dün gece de yalnız uyanmıştı oysa. Ondan önceki sabahta, daha öncekinde de... Ama hiç bir sabah, son sabahtaki kadar koymaz. Tanrı çok eğlenir. İnsan üzülür.

Daha sonraları hatırlasa bile tekrar edeceği bir hatayı yapmıştır insan. Hiç kazanmadığını kaybettiğini sandığı için, daha üzgündür artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder