24 Şubat 2016 Çarşamba

Bilinçötem'den yansımalar-2

inceldiği yerden kopar dediklerin, kopmuyorsa, böyle oluyorsun işte... Dokunulmaz hissediyorsun kendini. Sanki hiç hasta olmayacak hatta ölmeyecekmiş gibi. Bırakıyorsun kendini anlık zevklerin şefkatine. Sonra uyanmak istemiyorsun. Uyandığın dünya, çokta iç açıcı değil biliyorsun.

İçini açacak ne var? Onu da bilmiyorsun ama neyin açmadığından emin gibi konuşuyorsun. Hayatına giren insanları zorlamak ve tepkilerini izlemek gibi kötü bir alışkanlığın var senin.

Evet?

Yani var, bu bir tesbit niteliğinde cümleydi. Bir açıklama istemedim senden.

Onay verdiğin için de teşekkür ederim.

Rica ederim.

Sabah olmadan uyumuyorsun, sonra akşam olmadan uyanmıyorsun.

Bu doğal değil mi? Uyanmak istemiyorumdur belki.

Ya uyumak, istemiyor musun?

Bu benim kontrolümde değilmiş gibi hissediyorum.

Tüm gün uyursan, hayatın da kontrolünde olmayacak.

Yani? Bu da mı tesbit cümlesiydi şimdi?

Hayır. Bu bir suçlamaydı, kabul ediyor musun?

Etmiyorum!

Red edildi...

Bak anlamadığın şu, ben gece uyumadığım zaman yazdıklarıma ihtiyacın var, ama senin gündüz uyanıkken yaptıklarının, ya da yapmadıklarının ikimize de faydası yok.

Bu yazar kaprislerinden ne zaman vazgeçeceksin?

Haksız mıyım?

Haklı değilsin! haksız olup olmadığından emin değilim.

Yani?

Aksini ispat edemediğin sürece beni suçlayamazsın!

Suçlarım!

Farkında mısın?

Neyin?

Şu an yazıyorum... birazdan kontrolü elime alıp seni susturacağım ve sen ısrarla bana karşı çıkıyorsun...

Yani şimdi mi susmalıyım?

Keyfin bilir...

Bir delinin günlüğü, hayatı hakkında ne kadar açıklayıcı olabilirse, o kadar anlatılıyor yaşadıklarım, yazdığım satırlar arasında.Biraz hareketlensem yoluna gireceklerin, ben dokunmadan düzelmesini bekliyorum. Sanki ben bekliyorum diye inadına düzelmiyorlar. Kendimi kandırıyor olmaktan yoruldum, belki de bu yüzden yazıyorum, biraz da siz kanın! Umrunuzda olmadığımı bilmek biraz olsun içimi ferahlatıyor. Yoksa umrunuzun sorumluluğunu taşımak öyle kolay değil. Her ne kadar sizin için bu bir şey ifade etmese de, vicdanım rahatsız ediyor beni.

Bir gece daha bitiyor. Gündüzleri tekelinize aldığınız için size kızmıyorsam, siz de geceleri yaşıyorum diye söylenmeyin bana. Uyumak istemiyor muyum sanıyorsunuz? Uyuyacağım. Öyle sıkıldım ki saçma sapan dünyanızın, mantıksız olaylarını düşünüp, anlam vermeye çalışmaktan. Biraz da ben mantıksızlık katayım. Nasıl olsa siz umursamıyorsunuz, aklınız karışacak diye şimdi neden kaygı duyup yazacaklarımı sınırlıyayım? Şimdi toplumsal mesaj içerikli bir son yazmam gerekiyor. Şu satıra kadar okuduklarınıza sıkıldığınız için özür dilerim. Ama, neyse...

İnsan, cevaplarından hoşlanmadığı soruları duymak istemiyor. Bu soruları sorduracak ortamlardan özellikle uzak duruyor. Bir süre sonra herkesten uzak duruyor. Tek başına kaldığında ise, uyumak istiyor sadece. Uyumak, sanki cevapları hafifletecekmiş gibi. Ama yine de uyumak, uyumaktır işte... Uyanmaktan daha güzel değil mi sizce de?

Sevmek size ne yapıyor bilmiyorum. Ben sevmeyi beceremediğim için belki de, gözlerine araba farı tutulmuş tavşan gibi, asfaltın ortasında duruyorum. Duruyorum. Sonra, arabanın sürücüsü insafa gelirse kırıyor direksiyonu yanımdan geçip gidiyor. bazen kırılmıyor o direksiyon, belki de kırmak istemiyor sürücü, üzerimden geçip gidiyor. Sevmek size ne yapıyor bilmiyorum. Beni genelde ezip geçiyor. Bu yüzden mümkün olduğunca asfalta çıkmıyorum. Bazen sürücü, direksiyonu kaldırıma doğru kırıyor. Kırılmaz ya hani o direksiyon, kaldırımdaki ben olduğum için belki, bırakıyor kendini. tabi ki bunun için tanrıyı suçlayacak değilim. Kaldırımda ne işim varsa artık?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder