12 Aralık 2015 Cumartesi

dil yarası...

yoruldun biliyorum...
ne kadar çok ekliyorum üzerine,
taşıdıklarının,
ne çok sustukça,
vazgeçiyorsun artık,
haklısın...

sık kullanılmayan eşyaların bavula yerleştirilme zamanı yaklaştı mı?
yavaş yavaş toplanmalı mı bu mutluluk sahnesinde,
ışıklar ne zaman kararacak?
sahne arkasından bir uyarı gelecek mi?
son replik hangisi olacak?
herşeye rağmen güzeldi...mi?

ne bir alkış sesi,
ne bir ayrılık şarkısı,
konuşmak için beklediğin an,
arkasını dönüp ayrılması mı?
beni yanında tutabilmek için,
aklına gelen herşeyi söylerken sen,
aklıma gelenleri susuyordum...
sanki en az senin beni tutmak istediğin kadar,
seni istemiyormuşum gibi...

şimdi ne söylesen,
söylemesen de olur,
onurlandırmana gerek yok beni güzel sesini duyurmakla,
çıldırtma derecesinde sakinliğime bakma,
kaç deli gömleği eskittim üzerimde,
kimseye konuşmadım,
üç yanardağlı gezegende,
biri sönmüş ama yine de belli olmaz,
bir çiçek,
kapris yapmış ama bir gün vazgeçebilir,
bir yolculuk,
çok sorular yüklü,
cevaplarım var benim,
kimseyle konuşmadığım...

varlığıma tutkunluğun,
sustukça azalan sabrın,
ne çok bekliyorum senden,
kapatıp kollarımı bedenime,
kıvrılıp yatarken yatağın bir ucunda,
üstelik
benim yüzümden kendine kızıyorken sen,
dilimi kopartasım geliyor,
fazladan eklemişler sanki,
yokluğu senin içinde,
varlığı benim içimde,
iki yanı keskin bıçak...
en usta cerrahları getirsen,
ikimizden birini kanatmadan,
çekip alamaz...
birlikte yatılan o masadan,
bir tanesi kalkamaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder