6 Haziran 2014 Cuma

söz bitti!

biliyorum,
ben ne kadar suskun kalsamda,
içime atsamda söyleyemediklerimi
ve sen giderken,
kal demesemde,
bir gün geri geleceksin...

belki teninde bir yabancının parmak izleriyle,
belki gözlerinde baska öpüşler,
aklında başkasının kafiyeleri,
dudaklarında büyük okyanusların tuzu,
elinde başkasının eli,
ama biliyorum,
bir gün mutlaka geleceksin...

hic vazgeçmeden,
unutmadan beni,
belki de o kadar isteyipte,
unutamadan,
yine bana gelip,
seni tutmamı bekleyeceksin.
aylardır yaptığın gibi.
sonraki aylarda,
yapacağın gibi...
başka sevdaların seyrinde olsan bile,
aklın benim gözlerimde.
gözlerim,
baktığın yerde
değilse eğer,
ben olmamın ne anlamı kalıyor?
özlediğin
ve aramasını beklediğin,
aramadığı için canının yandığı,
nefes alamadığın,
her gece yalnız başını yastığa koymaktan,
ben diye karanlığın içinde,
nefes nefese kaldığın,
ben değilim diye değil,
seni arıyamadım diye,
bana küfretmelerin...
belki de isyankarlığına en geçerli açıklamaların,
benim yokluğum.
varlığım azaldıkca içinde,
durmadan yüzüne kapattığın,
benim telefonlarım!

ne kadar basitti değil mi?
peynir ekmek gibi,
bir ses vermek,
biraz sevgi,
biraz özen,
biraz ben kokusu,
biraz, sensiz kalmanın acılı tortusu,
boğazıma takılan.
ne kadar basitti değil mi?
ucuz bir aşkı,
sıradan bir kaç saate paylaştırıp,
sonra elimize alıp patlamış mısır dolu tabakları,
karşısına geçip izlemek.
ve yaklaştığında seni öpme zamanı,
gözlerinin içine bakıp gülümsemek...
ve öperken seni,
başka tanrının çocukları gibi,
başka bir cennetin,
bahçesinde açmak gözleri...

dediğin gibi,
birbirimize yetemeycek kadar azdık biz.
ne sana yetiyordu nefesim,
ne de sen bana açabiliyordun bütün pencerelerini.
ve bitmeyecek kadar fazlaydı sabrımız.
baştan bir kayba meyilli,
mazeretlerden bağımsız,
söz biterken icimizdeki,
senin acıyan yüreğin,
benim kanamalarımın bir türlü durmayışı,
senin, hüznünden ısırıp dudaklarını,
içine saldığın gözyaşların,
benim, bir türlü ağlayamadığım için,
olur olmaz her şeye kahkahalarım...

söz bitti!
bu olan biten,
eski siyah beyaz bir filmi,
renklendirip üstüne ses ekleyip,
yeniden vizyona çıkarma çabalarım.
aslında dokunmak istediğim,
senin incecik dudakların.
iç çekip durduğum
dokunabilecek kadar uzun olmadığı için değil kollarım,
yeteri kadar kalmayan zamanım...

söz bitti!
aklımdan geçen,
pembe ojeleriyle salınıp duran bir kadının,
kollarında kapamak gözlerimi...
tadını çıkartıp,
biten bir ömrün umursamazlığının...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder