17 Kasım 2013 Pazar

Düşünce(siz) adam...

konuşamıyor olmak ruhumu istila ediyor.
anlatamamak...
bir zamanlar kelimelerin efendisi ben!
şimdi nereden başlayacağını bilemeyen,
ürkek ve çekingen.
cevaplarını bildiğim için belki de,
şimdi sorularımı soramıyor oluşum.
sonunu kestirebiliyor olmak,
değiştirebilmeye yetmiyor.
çaresizlikmidir bu kadar canımı yakan?
bilmeseydim belki de,
hiç düşünmeseydim,
canım yanarmıydı?
avuçlarımın arasından süzülüp gidiyorsun.
bir türlü tutamıyorum seni.
tutmak istedikçe
daha çok kırıp döküyorum.
ne çok yazdım sana,
bir türlü postaya veremediğim gibi,
şimdi söylemek istediklerimi,
Türkçe'ye çeviremiyorum.
başka bir dilde daha konuşabilseydim,
bir halta yararmıydı?
bilmiyorum...

nasıl söyleyebilirdim ki sana?
beni seçerek kaybettiğini...
nasıl anlatılabilirdi bu?
sırılsıklam tutulurken bana,
çırılpçıplak bir aşka.
dirsekleri yamalı,
çok fazla masa üstlerine dayamaktan,
belki de çok düşünuyor olmaktan,
yorgun...
düşünmediği zaman,
düşüncesizlikle suçlanan.
akıl yetmeyince
ruhani varlıklardan medet uman bir sevgilin var senin.
oradan da yanıt alamayınca
kendini içine kapatan.
nasıl söyleyebilirdim ki sana?
söylemesi ne kadar zorsa bir doktorun,
ameliyat çıkışında,
masada bıraktığı hastasının yakınlarına,
başaramadığını...
öyle zor şimdi.
Türkçe'ye çevirmeye çalışmak,
yanlıs adamı sevdiğini,
neleri kaybettiğini.
çok çalışıp bu sınava,
ikinci geldiği için,
bir yerleri kazanamadığını,
'yenildik ama ezilmedik!'lere yenisini eklerken...
üzgünüm.
hem yenildik hem ezildik biz!
bu hayatın çarkları arasında.
nasıl söylenir?
gozleri ışıl ışıl yanan bir kız çocuğuna,
umutlarının karşılıksız çıkacağı?
karşılıksız düzenlenen bir çek gibiydi varlığım.
düzenlerken de,
altını imzalarken de,
bunun farkındaydım belki.
ama öyle güzeldi ki umut etmek,
bir yalan da olsa,
sana dokunup seni öperken,
kollarının arasında,
sanki hiç bitmeyecekmiş gibi,
iliklerime kadar yaşadığım...
vadesi gelince bozdurmaya gideceksin bu çeki
ve sen de öğreneceksin,
karşılıksızlığını bir sevdanın.
nasıl da yorgun ve bitkin düşeceksin,
içini çekerken...
belki de ilk gördüğün limana bırakacaksın kendini.
kayalıklarında parçalanmaktan çekinmeden.
belki de ilk sana tutulan adama vereceksin kendini,
aklının bir köşesinde
benim olduğumu,
unutmaya çalışarak...

haketmediğim için mi böyle oldu?
bilmiyorum ama,
haketmek için de birşey yaptığımı söyleyemem.
'ama bu haksızlık' repliklerinden sıkıldım.
en zor olanıda şimdi,
söylemeye çalışmak,
yanlış adamın üstüne oynadığını bu kumarı
ve masada kalacağını
tek umabildiğim,
hayatın devam etmeli
sanki ben hiç olmamışım gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder