14 Ekim 2017 Cumartesi

Bilinç'Ötemden Yansımalar-32

en çok da havaalanına girerken merak ediyorum. X-Ray cihazından geçerken içindeki dışındaki herşeyi gösteriyor ya ekranda, içimdeki diğer kişilikleri de görüyorlar mıdır diye? Mesela kalbimin bir yerinde o umursamaz bencil tavrıyla egosu everst dağını aşmış, coğrafya kitaplarına geçmesine ramak kalmış, ukalalığım sırıtıyor mudur? ekrana bakıp kontrolü yapan balık etli esmer kadına... Mesela içine kapanık sessiz, en gerektiği zaman bile susup başına gelecekleri hakettiğini ve kabullendiğini düşünen kişiliğim, karanlık bir kitle gibi mi görünüyor ciğerlerimin arasında? ya hoyrat, damarına basılınca çığrından çıkan, durduğu yerde duramayıp kolunu bacağını sallayan o çocuk, içimde gezinip duruyor mudur? başka bir ülkeye girerken bu kişiliklerim için de vize isterler mi diye endişe ediyorum bazen. Kendime zor vize almışken üstelik...

kaç insan yanında kurşun kalem taşır? Neden taşısın ki? ne gibi bir amacı olur, neye yarar kurşun kalem. olur olmaz yerde kırılır ucu. nasıl da nazlı...
-Şurayı imzalamanız gerekiyor...hayır kurşun kalem olmaz, buyrun bununla imzalayın....
Dediğinde bankonun diğer tarafında oturan kadın, hiç düşünmez mi kurşun kalemin kırılacağını? Ne yani kalemin kurşun olması onun işe yaramaz mı kılıyor? Düpedüz ayrımcılık bu. Bu da kalem değil mi! Ucu sağlam da olsa kırılır kalem, insan gibi, ucundan olmasa bile ayrıştırıldığı yerden kırılır, kırıldığı yerde kalır aklı. Zaten nasıl bir insan kurşun kalem taşır ki yanında?

Yol uzun, hele ki zorla kaldırmışsan kendini yataktan...  trafik berbat, hangi trafik güzel ki zaten? üstelik hava berbat, yağmur içimi ıslatıyor ve elimdeki karamsar şemsiye bir halta yaramıyorken, elinde şemsiye olmadan sokağa çıkmayan insanların, yağmurlu havayı sevmesindeki ironiyi farkeden yalnızca ben miyim? en çok mavi rengi sevenlerin gri renkli gökyüzü altında romantik hayaller kurması, yüzsüzlük değil de nedir?

kadınların mutsuzluğu, ilgilendikleri adamın dediklerini değil de demek istediklerini anlamıyor olmasından kaynaklanıyor. kadın hava kötü dediğinde, havadan söz etmediğini anlayacak adam istiyorlar ve bu adamın da onların ilgilendikleri adam olmasını istiyorlar. Yani kadın istiyor ki düpedüz sarıl bana demeden, adam sarılsın ve bu adam o olsun... Bu yüzden mutlu kadınların sayısı günden güne azalıyor. Dünya mirasını koruma listesinde hızla üst sıralara çıkıyorlar ama nafile...

Okuupun kitapta senden önce okumuş bir başkasının işaretlediği yerleri dikkatli okumadan geçip gidiyorsan, o kitap gerçekten iyi yazılmış bir kitaptır. Her kitap değil ama o kitap ikinci okumayı ve ikinci okuma için harcanacak zamanı hakediyordur. Bu güne kadar okuduğumuz kaç kitap bu kadar değerliydi? Ya diğerleri? Hepsi içimizde yerini alıyor. Bazıları içinde bize yer veriyor.

Schopenhauer haklıysa eğer, doğa türümüzün devam etmesi için bizi kandırıyor. Aşk denilen şey çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmacadan başka bir şey değil. Belki de bu yüzden tüm büyük dinlerde doğum kontrol yöntemleri ve eşcinsellik günah olarak gözterilip yasaklanmış. keşke bu doğaya karşı olan hassasiyetlerini ağaç kesmeye karşı da gösterebilseydiler. Bu ikiyüzlülük midemi bulandırınca kapitalizmin bir gün doğum kontrol yöntemlerini günah olmaktan çıkarıp yücelteceğini düşünüyorum.

İstemek ve dilemek kavramları arasındaki farkı düşünüyorum bir süredir. Gerçekleştirebileceklerimizi istiyoruz sadece. Bedellerini heaplayıp ödeyebileceklerimizi. Dileklerimiz ise aklımızın gerçek olabileceğini kabullenemediklerinden ibaret. belki tanrı bu yüzden vardır. Bizim gücümüzün yetmediği istekler için başvuru makamı. çoğu zaman bu dileklerimiz gerçekleşmese de yine de umudumuzu kaybetmiyoruz. Çünkü umut dediğimiz şey henüz gerçekleşmemiş hayal kırıklığıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder