9 Nisan 2014 Çarşamba

ille de bu gece gelmelisin!

Acımasızlığım nasır tutmuş, ellerim gibi.
aşk insandan gidince böyle yapmıyor,
aynı yaranın üzerini aşkla dağladığın zaman
insan bu hale geliyor.
bu mahkemenin aleyhimde sunduğu bütün delilleri ve suçlamaları kabulleniyorum.
Bana yüklemek istediğin tüm suçları üstleniyorum.
gelip adalete teslim olduğumdan beri,
konuşursam,
hakkımdaki infaz ömür boyu müebbete çevrilirmiş...
Ölüm karşılığında konuşmayı kabul ettim.
Aşk karşısında susmayı kabul ettiğim gibi...
Kalbinden damlayan her kan damlasında,
sen kokan her kelimede benim parmak izlerim bulunmuş.
Seni bırakıp gittiğimden beri anons ediyorlar adımı.
Görüldüğüm yerde katlim vacipmiş.
Yeni cami imamı fetva çıkarmış.
Eski camilerin gölgesine saklanıyorum günlerdir.
Gelip adalete teslim olsam,
Tüm işlemediğim suçları üstlensem,
Acın diner mi sanıyorsun?
Kaybolan ruhumun yerine seninkini koymayı istedim sadece.
Sana ben naklindeki başarısızlıklarımı
`ten uyuşmazlığı` maskesi altında sakladım yıllar boyu.
Damarlarıma enjekte edemediğim her damlanda seni suçladım.
Seni bırakıp gittiğimden beri,
Kırılmadık kalem bırakmadı içimde ki yargıçlar…

Gideceğini hissettiğim gün,
Gitmeyi aklıma koyduğum gündü.
Gitmene engel olamamak,
Sönüp gitmektense yanıp yokolmayı göze almaktı.
Yollarına serdiğim canımın kırıkları,
Sen kanarken ben ağlamamayı öğretiyordum kalbime.
Sen ağlarken gülümsemeye başladım.
Nihayet seni bıraktığım gün,
Ucuz bir yalakalıkla üstlendiğim şu hayatın,
Zehriyle uyuşup uyanmayı öğrendim.
Şimdi alkol ikindilerinde,
Göğün berrak mavisinde,
Gecenin kör karanlığında bir kız çocuğu teninde,
Senin yanıyorum dediğin,
Benim yokluğuna üşümemden başka bir şey değildi...

Gideceğini hissettiğimde gittiğim gibi,
Sesine ses verdiğimde
geleceğini bildiğim gibi,
Gözlerimi kaçırdım senden.
Dedim ya:
Ne ben o eski şairim artık,
Ne de sen o güclü kız çocuğu…
Bu tarihi binayı restore işlemleri sırasında kundaklamışlardı yıllar önce.
Hala enkazında ürkekliğim var.
Ne sana seslenebiliyorum,
Ne gözlerimi gözlerine dikip,
Yeni bir umuda yelken açabiliyorum.
Şimdi yorgunluğum ve ihtiyarlığım için beni suçluyorsun.
Kabul!
Bu suçu da üstleniyorum…

Bir morg odasında eksi 14 derecede yan yana sedyelerde yatan iki ceset gibiyiz.
Sen sıcağıma hasret,
Ben teninin kokusuna.
Ne sen uzanıp dokunabiliyorsun bana,
Ne de ben uzanabilmen için gözlerimi açabiliyorum.
Anılarımızın gösterdigi yönde,
eskileri alıp yenileri veriyoruz.
Elimizde bunlar mı kaldı şimdi?
Geçmiş zaman melankolisi içinde hesaplar soruyoruz...

Biz olmayı bıraktığımız andan beri,
yalnızlık kene gibi yapışmış kanatlarımıza.
Ne uçabiliyorduk artık,
Ne de uçmayı hayal edebiliyorduk.
Beyoğlu barlarında ki cuma geceleri eğlencelerimiz.
Teras katında ki esintinin içinde
gözlerine takılıp kaldığım anda,
An'da,
O an…
Gülümsemen ve kahkahanın ardından ilk defa titremiştim bir kadına dokunurken.
Ne o teras katı, ne o esinti,
Bakışlarında ki o yangından ilk kurtarılacaklar listesine birinci sıradan konulması gereken,
Tüm saflığınla varlığın…
Ne doğru kelime vardı o an,
ne de doğru zaman,
doğru insan...
Tuhaf bir girdabın içinde,
İçine doğru akıyordum,
Sen içime yol alırken...

Senden ayrıldığımdan beri o yavru kediyi göremiyorum.
Son anda dört tekerlekli canavardan kurtardığımız.
Günlerdir canavarların arasından gözlerim kapalı geçiyorum.
Ne bir fren sesi ne bir acı çığlık.
Seni bıraktığımdan beri yavru kedi beni bıraktı,
Ölüm yakamı,
Hayat ruhumu,
Ben kendimi…

Kendi aleyhimde tanıklık yapmayı da kabul ediyorum.
İstediğin oldu işte.
Tüm cinayet silahlarına dokundum ben.
Gereken dna testleri de yapılsın,
Kendi hayatımın ırzına geçen benim!
Üstleniyorum sorumluluğumu.
Sevmek kavramı sıradan bir edebiyat fiili`nden başka bir şey değil artık.
Sana kalbini geri getirdim.
Ayrıldığımda pamuklara sarıp sakladığım,
Yanlışlıkla görürümde yumuşarım diye
üçüncü sınıf bir emanetçiye bıraktığım,
Üzerinde eski kırıkların izleri kalmış kalbini...

Kimi zaman,
Zamansız uyanır uykumdan,
alkol yetmezliğinden girdiğim krizlerden nefes alamaz,
pencereyi açar rüzgarı içime çekerdim.
birlikte olduğumuz gecelerin sabahında,
sen pencereyi açıp şehrin sokaklarını izlerdin alacakaranlıkta...
rüzgar eser kokunla dolardı odanın içi.
başka bir tanrının çocuğu gibi hissederdim kendimi.
şimdi ise yokluğunda,
yatağımda ölü bulunamayıp,
bir gün daha yaşamaya mahküm edildiğim için,
şeytanla pazarlıklara oturuyorum.
ruhum beş para etmiyormuş.
belki de bu yüzden,
şeytan bile istemiyor varlığımı…

ne alkol, alkol artık, ne de sigaram.
damarlarımda ki kokuşmuşluktan yoruldum.
bir gün ansızın gelip seni alsam diyorum yalan değil...
aklımdan bunları geçirmeye cesaretim var hala,
kollarım ciddiye almasa da...
her yer kan,
her yer karanlık.
yoruldum durup durup seni özlemekten.
benim kör inadım,
senin görüpte anlayamayışın,
ne kadar cabuk büyüyen iki çocuktuk biz!
benim elimde telli arabam,
seninkinde oyuncak bebeklerin,
şimdi benim seyrimde yalnız bir ölüm kol geziyor,
seninkinde çaresiz bir bekleyiş.
her şeyi unut!
sadece beni düşün...
sana gelsem,
sana kullanılmamış bir düş getirsem,
benimle bu yıkımın
son halka açık gösterimini en önden,
ellerimden tutup izler misin?
Başka bir seans daha olmayacak.
Ya şimdi gelmelisin,
Ya da
Bu suçlu ruhum,
İkinci bir defa idamla yargılanıp asılmayacak...
Şimdi gelmelisin!
Çünkü sabah her şey için çok geç olacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder