7 Mart 2014 Cuma

kayıp mektuplar-6

biraz alkol, biraz kalp ağrısı...
kıskançlık krizleri, öfke nöbetleri. biraz, insanlara ben nakli. sınırlarını kelimelerle çizdiğim bir ülke. körler arasında tek gözü gören gibiyim. yalnızım, canım sıkılıyor. durup durup onu özlüyorum. sonra buraya gelip bir şeyler karalıyorum. sonra alkol ve çaresizliğin karın ağrısı. eskiden duvarları yumruklardım, şimdi blog sitelerine iddialı cümleler yazıyorum. ertesi sabah uyandığımda hiç bir sey hatırlamıyorum...

şizofrenik bir alkoliğin parmaklarından çıkan her satırın şiir olma olasılığı öyle yüksek ki... belki de o kadar ciddiye alınmamalı okurken. ve belki de ben, bir kadının suya değiyor ayakları diye başlarsam cümleye, aslında o kadın çoktan duşunu almış, yatağına uzanmıs ve hayallerinin arasına dalmış olabilir...

ölüm aynı ölümdür aslında araçları farklı...
ve hangi ölüm daha şiirseldir okunduğu zaman? aşkın şehvetiyle yanıp kavrulan ve isli bir et gibi kokan ölüm mü? demiş ya şair:
-solup gitmektense yanarak ölmeyi tercih ederim...
ya da asılarak ölmek mi? giydiğim hükümlerin, üstlendiğim suçların hiç bir gerekçesi yoktu. bunu ben söylüyorum diye hala buradayım. en romantiğidir aslında insanın asılarak ölmesi. çünkü en son orgazmı saklar beden nefessiz kaldıkça. insan son nefesini verirken ve kırılırken boynu hangi sevgiliyi düşler? ya da hangi düşler, insanı ölürken sevgiliyle meşgul eder?

alkol kıvamında başıbozuk bir adamım ben... şurada 'yalnızım' yazmak istiyorum, bir bakıyorum ki onlarca kelime, yıkılmış surların arasından akıp gidiyor. oysa hala ben boynum kırılırken düşlediğim sevgilimi özlüyorum. herkes beni şair sanıyor...

ve hayat, karşısında gardımızı indirdiğimiz her an, en acımasız yumruklarını atmaya devam ediyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder