3 Kasım 2013 Pazar

anlatamadığım...

ağrı kesici takviyelerle
uyanılan sabahların,
edilen tövbelerin hükmü,
ertesi geceye kadar.
akla her geldiğinde bu kaybın
üstünü örtmek için
kısa cümleler kuruyorum artık.
virgüllerim üç noktaya dönüyor...
alıntıladıklarım hüzne.
öyle kolay ki sabah olması şimdi,
başımı yastığa koyar koymaz sızmak.
bir o kadar zor,
yatağın tamamına yayılıp
uyuma düşüncesi...

'sonra' diyerek geçiştirip,
başka bir konuya geçilebilir cinsinden değil bu anlatamadığım
önce çalıp duran telefona bir göz atmalı
gecenin bu saatinde
ya da telefonu sessize alıp
uyuyor gibi yapmalı...
ekonomik olsun diye edinilen hatlardandı bizimkisi de
birbirimiz dışında kiminle konuşsak
dokunuyordu kanımıza....
şimdi yanlış aramalara meze oluyor numaralarımız.
bazen yanlışta olsa karşısındaki
konuşmak istiyor insan
sesi farklı, tadı farklı, gülüşü farklı biriyle.
sonra çalıp duran hareketli şarkıları silip listenden,
daha sakin birşeyler dinlemek istiyorsun.
içinde kopup duran fırtınalara inat.
için geçiyor biraz daha
içini çekerken durmadan
boğazındaki bu tıkanıklık
ileriki tarihlerde buluşmak üzere
not düşüluyor ajandalara
ve bir dipnot:
terslik olmazsa...
sonra tarihi de,
not düştüğün ajandayı da unutuyorsun,
bir çekmecenin tozlu derinlerinde.
tanımadığın kadınlara kur yaparken
suc üstü yakalıyorsun kendini.
rol yaparken, oynarken,
yalanlar söylerken,
utanıyorsun ansızın
susup
gözlerini kaçırıyorsun,
başka bir maviliğin büyüsünden...
sonra iki resim arasındaki yedi farkı arar gibi
sen ve o kadınla aranda ki farkları belirliyorum tek tek....
sanki hepsini bulursam çekilişle kazanıp
telafi edicem bu kaybı...
başka bir mesaj daha düşüyor telefonuna...
başka bir yalnız insan
başka bir yarım hayat
dört işlemden hangisini kullanırsan kullan
hala iki yalnız bir aşka yetmiyor....
hala bir boşluk
baska birininkiyle doldurulmuyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder